Endüstriyel tasarım sahasında, başarılı bir firma olmaktan başka, ZuluDesign, Türkiye’de bir ilke imza atarak, ilk Türk traktörünü üreten firma olma vasfıyla, tasarım sektörüne damgasını vuruyor.
“2003 yılında İstanbul’da kurulan ZuluDesign, merkezi olan Beylerbeyi’nde, iki ila yirmi yıl arası tecrübeye sahip on çalışanıyla, müşteri memnuniyetini hedef alan bir hizmet veriyor. Endüstriyel tasarım sahasında, başarılı bir firma olmaktan başka, ZuluDesign, Türkiye’de bir ilke imza atarak, ilk Türk traktörünü üreten firma olma vasfıyla, tasarım sektörüne damgasını vuruyor. 1976 yılından beri Konya’da traktör ve motor üretimi yapan yıllık 45 bin traktör kapasiteli TÜMOSAN (Türk Motor Sanayii), 2004’te özelleştirildikten sonra, yönetimi devralan yeni sahipler, büyük bir atılım hamlesi başlatıyorlar. Bu çerçevede çıkarmak istedikleri yeni model traktörün tasarımında ZuluDesign ile çalışmak istediklerini belirtiyorlar. ZuluDesign da, gerek firma sahiplerinin geniş vizyon sahibi olmaları ve gerekse de ilk defa Türkiye’de her şeyiyle (motor üretimi, araç tasarımı vs.) bir Türk traktörü üretilecek olmasının heyecanıyla projeye başlıyorlar. Bütün bunların seyrini kendilerinden dinlemek, endüstriyel tasarımın Türkiye’de nerelerde olduğunu, ZuluDesign’ın ne gibi çalışmalar yaptığını öğrenmek üzere bir röportaj yaptık ve firmanın kurucu üyesi Zafer ULUÇAY Bey ile endüstri ürünleri tasarımcısı Berk KESKİN Beyden sorularımıza etraflıca cevaplar aldık.”
ZuluDesign’ı kurarken amaçlarınız neydi? Şu an kendinizi nerde görüyorsunuz?
Zafer Uluçay: ZuluDesign’ı kurarken, daha önce çalıştığımız yerlerdeki bazı eksikliklerden yola çıktık aslına bakarsanız. Genel olarak yurt içinde bir tasarım kültürü eksikliği vardı. Bir de mühendislik ve endüstriyel tasarımın bir arada yapılabileceğini gösteren pek fazla firma yoktu. Bu neticeler yüzünden, yerli üreticiler, yurt dışındaki tasarımcılarla çalışır duruma gelmişlerdi. Bunu bir miktar olsun engellemek için yola çıktık ve birçok konuda başarılı olduk. Şimdi amacımız yurt dışındaki üreticilerle çalışmak.
ZuluDesign nasıl bir çalışma grubuna sahip? Firmanızın çalışma yöntemi nedir?
Zafer Uluçay: Bizim firmamız, belki biraz klişe bir tabirle, müşteri odaklı bir firma. Esasında biz problem çözmek için varız. Önce problemi tespit etmek lazım. Problemi yaşayan kişiye bakmak lazım. Problem hangi aşamada, hakikaten bir problem var mı, onu bulmak gerekiyor. Ve problemi bulmanın, onu biraz daha iyi tespit edebilmenin yöntemleri var. Çeşitli araştırmalar, gözlemler, incelemeler doğrultusunda problem tespit ediliyor. Çünkü problemi yaşayan kişi, yaşadığı şeyi tam olarak ifade edemeyebiliyor, ihtiyacını anlatamayabiliyor. Tasarımcı olarak bizlere düşen iş, söz konusu problemi, mümkün olduğunca araştırma yaparak yakalamak ve probleme çözüm bulmak. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, müşteri, her zaman derdini tam anlatamıyor. Biz de bu gibi durumlarda, müşteriyi yer yer yönlendiriyoruz. Mesela, müşterinin bir isteğinin ona hangi pazarları açabileceğini, ne gibi sonuçlar doğuracağını anlatıyoruz. İsterse bunu kullanıyor ya da daha sonra kullanmak üzere bizimle temasa geçiyor.
Peki, müşteriyi yönlendirirken, nasıl bir yol takip ediyorsunuz?
Zafer Uluçay: Dilerseniz bu konuda Berk Bey, yaptığımız bir iki çalışmadan bahsetsin.
Berk Keskin: Meselâ Tümosan’a yaptığımız bir traktör çalışması vardı. Bunu yapmadan önce, müşterilerin traktörden ne beklediğini bilmemiz gerekiyordu. Bu açıdan, tasarımın estetik kaygısı olarak, mevcut traktörlerde ve araçlarda daha güçlü, daha estetik, daha yalın tasarımlar nasıl olabilir, onları inceledik. Daha sonra bunları tablolar halinde müşterimize sunduk. Müşterimiz, hazırlanan tabloları görünce, o doğrultuda bir karar verip kendi hedef kitlesine daha doğru bir şekilde ulaşabildi.
Zafer Uluçay: Ben de birkaç şey eklemek istiyorum. Biz müşterimizde belirli hisler uyandırmak istiyoruz. Müşterimiz, ‘Tüketici, benim aracıma baktığı zaman şöyle bir şey hissetsin, biraz daha mutlu olsun.’ gibi isteklerle bize geliyor, fakat bazen de isteğini tam ifade edemiyor. Bu gibi durumlarda, müşterinin genel-geçer bir fikir sahibi olabileceği şematik tablolar oluşturuyoruz. Bu tablolar, müşterinin isteğini netleştirmesinde yardımcı oluyor. Yönlendirme yapacağımız durumlarda, müşteriyle daha önce birebir görüşmeler gerçekleştiriyoruz. Müşteri, ileriyle ilgili amaçlarını ve planlarını bizimle paylaşıyor ve biz de kendisine yardımcı oluyoruz. Meselâ müşterinin isteği bir traktörse, bu durumda narinlik ya da estetik değil, daha çok kuvvet, sağlamlık ön plana çıkıyor. Çünkü traktör, iş makinası gibi kendi başına çalışan kuvvetli bir makina. Haliyle pek fazla narinlik beklenmez. Daha sağlam olması, ürünle daha çok örtüşür. Berk Bey’in anlattığı gibi, bizim yaptığımız, istenen ürünün üzerine eklenecek ekstralar, yani kişide uyanacak his. Mesela şöyle düşünebilir bir traktör müşterisi: “Bu, benim her işimi görecek, sağlam bir araç, işini iyi yapan bir araç.” Ya da “Köyde kahvehaneye gittiğimde benim fiyakamdan geçilmez.” İşte bunları söyletecek hissi bizim o müşterimizde, yaptığımız çalışma ve tasarımlarla uyandırmamız gerekir. Yani, müşterimizde, tüketicisinde ne gibi hisler uyandırmak istediğine dair bir yönlendirme içine giriyoruz. Berk Bey’in anlattığı gibi, bunu belirli tablolar yaparak gerçekleştiriyoruz. Bir de müşterinin markasını konumlandırmasıyla ilgili bir çalışma var.
Endüstrideki genel gidişat doğrultusunda gelişen tasarım ihtiyacının karşılanması konusunda ne gibi araştırmalar içindesiniz? Yani sektör ne yöne kayıyor, sizin belirlediğiniz alanlar var mı?
Berk Keskin: Biz hem ürün tasarımı hem araç tasarımı yapıyoruz. Her ne kadar benzer alanlar gibi görünseler de araç tasarımı biraz daha farklı. Mesela tüm dünyada araç tasarımı, şu anda en önemli dallardan biri. Şu anda, etrafımızda gördüğümüz yeni araçların çoğu, hemen hemen bütün istekleri karşılıyor, konfor açısından, performans açısından… Aynı şey, diğer ürünler için de geçerli. Estetiği ön plana koymak gerekiyor. Biz de konsept araçlara, konsept ürünlere bakarak, istenen kaliteyi ve estetiği yakalamaya çalışıyoruz. Bu konuda internetten araştırmalar yapıyoruz. Yeni konular bulmak için daha çok çalışmak, zihnimizi açmak gerekiyor.
Zafer Uluçay: Biz tasarımcılar, okuduklarımızdan başka, daha çok gördüklerimizden kendi dünyamızı kuruyoruz. Ne kadar çok fuara gidersek, ne kadar çok ürün ve tasarım görürsek, ne kadar detaylı inceleme yaparsak, o kadar farklı geçişler, bağlantılar kurabiliyoruz. İçinde bulunduğumuz, çalıştığımız sektör dışında, nereye yöneleceğimize gelince… Yat, gemi, elektronik ürünler, ticari araçlar, motosiklet gibi alanları açma planımız var. Genel talebi karşılamak dediğiniz zaman, herkesin farklı bir bakış açısı var. İnsanların hayatını kolaylaştırmak hedef olmalı aslında ama işin içine biraz daha kazanç girdiği zaman, nispeten, herkesin risk alması gerekiyor. Bizim çalışma alanımız da daha fazla risk içeren bir alan. Çünkü her şey öngörümüzle ya da ikna kabiliyetimizle sınırlı. Yeni bir ürün yaptıracak olan kişinin bir vizyonunun olması lazım. “Ben ileride böyle bir ürün istiyorum. Sadece yurt içinde değil, yurt dışında da adım duyulsun. Oralarda da pazar açabileyim diyen.” bir kişi, endüstriyel tasarımcılarla daha yakın bir ilişki içine giriyor. En azından, bu işin nasıl yapıldığını, markaya nasıl değer katıldığını araştırmış oluyor. Çünkü bizim yaptığımız işler, daha çok markaya değer katan işler. Mesela Türkiye’de Türkiye’nin traktörü yapıldı ve Türk tasarımcılar tarafından. Biz böyle bir şeyden gurur duyuyoruz ve bize güvendikleri için mutluyuz. Karşılığını fazlasıyla vermeye çalışıyoruz. Muhatabımız da öyle. Yani tüketicilerin bazı şeylerin biraz daha farkında olması lazım. Evet, işimi gören bir ürün fakat içinde biraz daha tasarım unsuru olsun. Başka bir ürünün kopyası olmasın. Bizim ülkemizde yapılmış olsun. Bizim ürünümüz olsun. Bunlar insanlarda gurur hissi uyandırıyor. Biz, Tümosan traktörüyle bir fuara katılmıştık. Orada gelen ziyaretçiler, “Bu traktörün burada ne işi var? Türk ürünlerinden başka bir tasarım olmayacaktı burada.” dediler. Fakat tasarımın Türkler tarafından yapıldığını öğrenince, kendilerinde bir şaşkınlık uyandı. Bazen yaptığınız iş, sizi aşmış oluyor. Genel kitle beklentisinin üzerinde bir iş yaptığınız zaman, bazen insanlar konduramıyorlar, “Bunu siz yapmış olamazsınız.” gibi yaklaşımlar içerisinde oluyor insanlar. O da tatlı bir burukluk bırakıyor tasarımcılar üzerinde.
Yani, bazen Türk tasarımcı olmanın dezavantajlarını mı yaşıyorsunuz?
Zafer Uluçay: Türkiye’de böyle bir durumla karşılaşabiliyoruz. Ama yurt dışında böyle bir şey yok. Çünkü insanların, Türklere karşı belli bir yaklaşımı var. Siz, bu klişeleri yıktığınız zaman, size Türk olarak değil, başka bir ülkenin insanı olarak bakılıyor. O zaman, “Biz Türküz. Bu tasarımları Türkiye’de yaptık. Bunlar bizim ürünlerimiz.” diye açıklama yapıyoruz. “Siz böyle şeyleri yapabiliyor musunuz?” diye şaşırıyorlar. Yurt dışında insanlar, ülkeleriyle değil de daha çok yaptıkları işlerle değerlendiriliyorlar. Kişi, kendisini ülkesiyle çok ön plana çıkartmayacaksa, yaptığı işle anılır. Hangi ülkeden olduğunuzla ilgili bir sıkıntı yaşamıyorsunuz. Berk Bey, İtalya’da eğitim gördüğü için, bu işleri daha iyi bilir.
Berk Keskin: Evet, yurt dışında, Türk denildiği zaman insanların zihninde canlanan bir imaj var. Fakat bu durumdan şikayetçi değiliz. Çünkü işinizi iyi yapıyorsanız, kendinizle ve ülkenizle daha çok gurur duyuyorsunuz. Yapılabilirliğini gösteriyorsunuz. Dünya standartlarında bir iş yakalıyorsunuz.
İçinde bulunduğunuz sektör, çok hızlı gelişiyor. Bu hıza ayak uydurmak, hatta belki bunun birkaç adım önünde gitmek için tasarımcılar nasıl bir yol izliyorlar?
Zafer Uluçay: Nereye bakıyorsanız, oradan besleniyorsunuz: fuarlar, dergiler, kitaplar, internet, konseptler. Daha çok konseptlere bakıyoruz, ileriye dönük bakış açılarını belirlemeye çalışıyoruz. Çünkü kimse ileriyi net olarak bilmiyor. İnsanların öngörüleri oluyor, “Şu firmanın tasarımları şu yönde olmuş, araçlar şu yönde gelişmiş.” gibi. Oradan size bir pencere açılıyor. Bir diğer firmadan başka bir şey görüyorsunuz. Pencereler belli bir yöne doğru olacak. Bu biraz daha uzmanlık gerektiren bir alan. Renk bileceksiniz, doku bileceksiniz, sonra koku bileceksiniz. İnsanlarda uyandırdığı hissi bileceksiniz vs. Onlarla birlikte genel bakışınız değişiyor. Ya onlardan farklı oluyor ya onlarla beraber ilerliyor. Bu, daha önce anlattığımız gibi, müşterinin genel beklentisi doğrultusunda şekilleniyor: ya günceli yakalamak ya da ileriye dönük olmak; herkesten farklı, önde olmak, herkesle bir olmak, herkesin biraz gerisinden gelmek… Her açılımda bir üçlü var yine. Buradaki seçim önemli.