Hindistan Borsası’ndan 2001 yılında toplam bin şirket işlem görürken, 2006’da bu sayı 5 bin 952’ye çıktı. Şirketlerin halka arz yoluyla yeni kaynaklar bulmasının hem şirket hem yatırımcı hem de devlet açısından büyük yararları var: Şirketler faizsiz kaynak bularak işlerini büyütürken, yatırımcılar denetlenen bir şirkete yatırım yapmanın güvenine sahip oluyorlar. Devlet ise bilançoları net olan şirketlerin artmasıyla vergi gelirlerini daha rahat kontrol edebiliyor. Tabi ki borsadaki oyun ve oyunculara da dikkat etmek gerekiyor.
Siz hala halka açılmadınız mı?
Halka arz; çok sayıda hisse senedinin, önceden bilinmeyen yatırımcılara çağrı ve ilan yoluyla satışı olarak tanımlanabilir. Şirketler halka açılmak ve hisse senetlerinin organize bir pazarda işlem görmesini sağlamak suretiyle her şeyden önce önemli bir finansman kaynağından yararlanırlar. Halka açılma ve borsada işlem görmeye başlanması ile şirketlerin sağladıkları faydaları aşağıdaki gibi başlıklandırabiliriz.
- Finansman Sağlamak Hisse senetlerini primli fiyatla halka arz etmekle şirketler, alternatif finansman yöntemlerine göre daha düşük maliyetle ve uzun vadeli bir kaynağı kullanmaktadırlar. Ayrıca şirketler, halka açıldıktan ve hisse senetleri borsada işlem görmeye başladıktan sonra da hisse senetlerini teminat göstererek kredi kullanabilme, borç senedi ihraç edebilme imkânlarından yararlanmak suretiyle finansman sağlayabilmektedirler.
- Likidite Sağlamak Halka arz edilen hisse senetlerinin organize bir pazarda, istenilen zamanda, gerçek arz ve talebe göre oluşan fiyatlarla, şeffaflık içerisinde alınıp satılmasını sağlayarak hisse senetlerine likidite kazandırılmakta, mevcut ortaklara önemli bir imkân sağlanmaktadır.
- Yurtiçi ve Yurtdışı Yaygın Tanıtım Hisse senetleri borsada işlem gören şirketler hakkındaki çeşitli bilgileri borsanın şeffaflık ve kamuyu aydınlatma işlevi çerçevesinde, yurt içi ve yurt dışı yatırımcılara; veri yayın kuruluşları, basın ve yayın kuruluşları ile diğer görsel yayın kuruluşları vasıtası ile sürekli olarak ulaştırılmaktadır. Bu bilgi dağıtımı şirketlerin ve şirket ürünlerinin hem yurt içinde hem de yurt dışında tanınmalarına yardımcı olmaktadır. Yaygın tanınmanın sağladığı avantaj çerçevesinde gerek yur tiçi ve gerekse yurt dışında yerleşik bulunan ve aynı sektörde faaliyette bulunan şirketlerle işbirliğine gidebilme, ortak girişim oluşturma ve benzeri konularda çalışmaların yapılabilmesi imkânı doğabilmektedir.
- Kurumsallaşma Bilindiği üzere, ülkemizde faaliyette bulunan şirketlerin karakteristik özelliği, aile şirketi hüviyetine sahip olmalarıdır. Bu durum, şirketin ömrünün genel olarak kurucusu olan aile fertlerinin ya da yönetimde söz sahibi olan aile bireylerinin ömürleri ile sınırlı olmasını beraberinde getirebilmektedir. Şirketlerin, hisse senetlerini halka arz etmesi ve menkul kıymet borsalarında işlem görmeye başlamaları, SPK ve İMKB’nin incelemelerini içeren bir süreç dahilinde gerçekleşmektedir. Ayrıca, şirketler işlem görmeye başlamalarından sonra mali tablolarını belirli dönemlerde bağımsız denetim kuruluşlarına denetlettirmekte ve SPK ve İMKB’nin sürekli denetimine tabi olmaktadırlar. Bu çerçevede, şirketler halka açılarak ve hisse senetlerinin menkul kıymet borsasında işlem görmesinin sağlanması ile sermaye piyasasının denetim mekânizmaları sayesinde kurumsallaşma süreçlerini hızlandırmakta ve modern yönetim tekniklerine daha kısa sürede kavuşabilmektedirler.
- İkincil Halka Arz Imkânı Şirketler, sadece birincil halka arz ile değil; hisse senetleri işlem görmekte iken yatırım ve benzeri ihtiyaçları nedeniyle ortaya çıkan kaynak gereksinimlerini mevcut ortaklarının rüçhan haklarını kısıtlamak suretiyle gerçekleştirebilecekleri “İkincil Halka Arz”lar ile karşılamak suretiyle yeniden bir finansman imkânı yaratabilirler. Bilindiği üzere, gelişmekte olan ülkelerdeki sermaye birikiminin yetersizliği, ülkelerin ekonomik gelişim sürecini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu çerçevede, şirketler büyümek, gelişmek, yatırım yapmak ve globalleşen dünyada rakipleri ile rekabet edebilmek için gerekli olan sermayeyi bulmakta zorlanmaktadırlar. Borsa şirketi olarak; sermaye piyasasından kaynak temin edilerek, şirketlerin kaynak problemlerinin çözümüne sağlanan katkının önemi son yıllarda artarak devam etmektedir.
Halka arz yöntemleri?
Aile şirketleri veya bir kaç ortağın bulunduğu şirketler, yukarıdaki sebeplerden biri veya birkaçını dikkate alıp halka açılmayı düşünüyorsa, kullanabileceği birkaç metot vardır ve genellikle bir danışman aracı kuruluş kullanıldığından, aracı kuruluşun hazırlayacağı öneriler arasından, şirket yönetimi en uygun metodu seçecektir. Çok fazla halka açılma metodu olduğundan, biz burada belli başlı birkaç metodu kısaca anlatmakla yetineceğiz. Sabit Fiyatla Talep Toplama Yöntemi; bu metotta, şirket ortakları yapılmış olan ön fizibilite çalışmaları ışığında, belli bir fiyat ve arz edilecek hisse miktarı belirler. Bu, ilgili yatırımcı grubuna sunulur ve isteyen kişilerden talepleri toplanır. En sonunda, hisselerin karşılığını yatırmış olan yatırımcılara hisse senetleri dağıtılır. Bu metotta, aracı kurum sadece yatırımcılar ile şirket arasında elçilik görevi görebileceği gibi, halka arzı kendisi de üstlenebilir (underwriting). Underwriting anlaşması çerçevesinde, arzı kendisi üstlenen bir aracı kuruluş, hisselerin tamamını satmayı taahhüt eder. Satamadığı senet olursa, bu durumda satılamayan kısmı kendisi almakla mükelleftir. Halka açılacak senetler, sermaye artırımında ortakların rüçhan haklarının kısıtlanması yoluyla (şirket yapmayı düşündüğü bedelli sermaye artırımına mevcut ortakların kullanım haklarını kısıtlar ve primli fiyattan bu tutarlar halka arz edilir) olabileceği gibi ortakların payından satılması yoluyla da olabilir. Fiyat Teklifi Alınması Yöntemi; bu metotta, şirket belli bir taban limitin altında olmamak koşuluyla, senetler için teklif Bir başka metot ise gelişmiş ülkelerde sıkça kullanılan; senede dönüştürülebilinen tahvil ihraç etme yoluyla (convertible bonds) olabilir. Burada, şirket yatırımcılara tahvil ihraç eder ve bu tahvilde, tahvil sahibine önceden belirlenen bir fiyattan hisse senedi alma hakkı verilir. Eğer tahvil sahibi (bondholder) ileride oluşacak konjonktürde fiyatı uygun bulursa tahvilini hisse senediyle değiştirir.
Hisse senetleri nelerden etkilenir?
İMKB endeksleri ve işlem gören hisse senetlerinin fiyatları, diğer dünya borsalarında olduğu gibi başlıca üç etmenden etkilenirler; dünya ekonomisinin durumu ve gidişatı, yerel (Türkiye’nin) ekonominin durumu ve gidişatı ve sektör/firmanın durumu ve performansı. Global Ekonomi’deki herhangi bir gelişme, tüm ülke ekonomilerini az veya çok etkileyeceği gibi, o ülkedeki ilgili veya tüm firmaları da dolaylı veya dolaysız olarak etkileyecektir. Örneğin; şirketimizin Petkim’den hammadde olarak herhangi bir petrokimya ürününü aldığını (girdimiz) ve bunun az veya çok nihai ürünümüzde (çıktımız) bir ağırlığının olduğunu düşünelim. Dünya petrokimya piyasalarında oluşabilecek herhangi bir nedenden dolayı bir dalgalanma, Petkim’in maliyetini değiştirecektir. Bu değişikliği de Petkim, bizim alış fiyatımıza yansıtacaktır. Sonuçta, biz de bunu kendi ürünümüzün fiyatına yansıtmak zorunda kalacağız. Dalgalanma, fiyatlarda bir artış şeklinde olursa, bizim rekabet gücümüzün azalması ve/ veya kar marjımızın daralması şeklinde etkisi olabilir. Bu da bizim ciromuzu ve net kârımızı etkileyebilir. Global etkinin yansıması bir çok şekilde olabilir. Mesela; şirketimizin Almanya’ya Euro üzerinden ihracat yaptığı nı ve ürünümüzün önemli bir hammaddesini Amerika’dan dolar (USD) olarak ithal ettiğini düşünelim. Bu halde, bizim kâr marjımız büyük ölçüde Dolar/Euro paritesine bağlı olacaktır. Uluslararası döviz borsalarında oluşacak pariteler bizi etkileyecektir ve faaliyetlerimiz esnasında bu paritenin gidişatını doğru tahmin edemezsek veya paritenin dalgalanmalarına karşı önlemimizi alamazsak (ör. hegde ederek, bir finans tekniği), şirketimiz bu durumdan olumsuz olarak etkilenebilecektir.
Diğer bir örnekte; şirketimizin tekstil alanında faaliyet gösterdiğini düşünelim. Ülke olarak tekstil sektöründe güçlü ve birçok avantajımız olduğunu, Avrupa Birliği süreci ile birlikte, gelecek için çok umutlu olduğumuz için yeni yatırımlara (kapasite arttırımı ve modernizasyon) girişmiş olalım. Fakat, dünya’da bazı sebeplerden dolayı bir kriz (ör. Uzakdoğu veya Rusya krizi) çıktığında, uluslar arası pazarımız daralırsa, bu bizim tam kapasitede çalışamayacağımız anlamına gelir. Bu durumda yeterli ihracat yapılamazsa, kullanılmış olan kredilerin geri ödemelerinde zorlanabiliriz. Belki de bu, bizim iflas etmemize bile sebep olabilir.
Ulusal ekonomideki, yani Türkiye ekonomisindeki herhangi bir gelişme; Türkiye’deki şirketleri, bulundukları sektöre ve gelişmenin yapısına göre az veya çok etkileyecektir. Ekonomideki büyüme hızı, işsiz sayısı, enflasyon, faiz oranları, vergi oranlarında olabilecek değişiklikler, olağan üstü halin ilan edilmesi, teşvik politikasındaki değişimler vb. akla ilk gelen örneklerdir. Ulusal ekonominin etkilerini de örnekleme yoluyla açıklamaya çalışalım. Örneğin; Almanya’ya ağırlıklı olarak ihracat yapan ve girdilerimizin çoğunu iç piyasadan yani YTL olarak sağladığımızı düşünelim. Eğer hükümetimiz, kurları hızlandırıcı (reel olarak YTL nin değerini düşürücü) yani Dolar, Euro gibi yabancı para birimlerinin para birimimiz karşısında hızlı artması gibi bir politikayı benimserse, bundan şirketimizin olumlu olarak etkilenmesi büyük bir ihtimaldir. Çünkü girdilerimiz değer kaybeden YTL, buna karşılık çıktılarımız değer kazanan Euro üzerinden olacağından, kâr marjımız ve dolayısıyla kârımız artacaktır.
Şirket veya sektör olarak etkiler de, sektörün veya özel olarak o şirketin ürünlerine talebin azalması şeklinde bir eğilimin olması, sektöre karşı devletin desteğinin olması veya eski desteğinin kalkması, sektörel olarak girdilerin pahalanması, dış pazarlarda rekabetin zorlaşması, sektöre aşırı yatırımın (atıl kapasitenin) yapılmış olması vb. akla ilk gelen örnekler olmakla birlikte, özelde şirketlerin yanlış yönetimleri de sayılabilir.
Diğer bir örnekte; şirketimiz GB öncesi ülkenin önde gelen bir otomotiv üreticisi olsun. Yabancı bir otomotiv üreticisinden aldığımız “know-how”la birlikte fazla rakibimiz olmadığı ve gümrük duvarlarıyla birlikte dış rekabete karşı korunduğumuz için fazla bir yatırıma gereksinim duymadan, pazarın isteği kadar üretim yapıp bunu pazarlıyor olabiliriz. Fakat yeni hükümetimizin GB’ne girmeye karar verdiğini ve anlaşmanın bir maddesi gereği, otomotiv sektöründe ithalatçıların aleyhinde olan fazla vergileri kaldırdığını düşünürsek, bu satışlarımızı olumsuz etkileyecek, faaliyetlerimizin sonucu zarar etmemiz kolaylaşacak, ayrıca daha kârlı duruma geçmemiz de zor olabilecektir.