Araştırmacı Yazar Mehmet Bilgin ise Doğu Karadeniz Etnik Tarihi Üzerine adlı yazdığı kitapta, Karadeniz kemençesinin Kıpçak Türkleri’ne ait bir çalgı olduğunu, Gagavuz Türkleri’nin de bu çalgıya “kumanca” ve oyununun adına da “Horon” dediklerini yazmıştır. Ancak Türkiye’de ilk defa resmi olarak kurulan Kemençe Evi’nin kurucusu Mehmet Yazıcıoğlu hem kemençeye hem tarihine çok farklı yorumlar getiriyor.
Bilinen en eski yaylı çalgılardan biri olarak kabul edilen kemençenin Karadeniz’e nasıl ve nereden geldiği hep tartışılagelmiştir. Kimilerine göre bir Arap çalgısı olan kemençe M.S. 11. yüzyılda Müslüman Arapların kontrolü altında olduğu dönemde İspanya üzerinden Rebec adıyla iki koldan yayılmış, Orta Çağ ve Erken Rönesans dönemi boyunca yoğun olarak kullanılmıştır. Araştırmacı Yazar Mehmet Bilgin ise Doğu Karadeniz Etnik Tarihi Üzerine adlı yazdığı kitapta, Karadeniz kemençesinin Kıpçak Türkleri’ne ait bir çalgı olduğunu, Gagavuz Türkleri’nin de bu çalgıya “kumanca” ve oyununun adına da “Horon” dediklerini yazmıştır. Ancak Türkiye’de ilk defa resmi olarak kurulan Kemençe Evi’nin kurucusu Mehmet Yazıcıoğlu hem kemençeye hem tarihine çok farklı yorumlar getiriyor.
İlk defa bir kemençe evi kurma fikri nasıl ve nereden geldi?
M.Y: Kemençe evi 2007 yılının mayıs ayında kuruldu. Kurma fikrimiz 2004 yılından beri vardı. 3-4 yıl bazı özel kafelerde, derneklerde kemençe kursu açarak başladık. Ancak derneklerde ve kafe tarzı yerlerde bu işin yürütülemeyeceğini anlayınca sadece kemençeye özel bir yer açma hissi bizde uyandı. Bunun sonucunda 2007 yılında Türkiye’de ilk defa Kemençe evi’ni açtık. Burada hem Kemençe üretiyoruz hem kemençe öğretiyoruz.
İnternet adresinizde garantili kemençe öğretme kursu diyorsunuz. Bu garanti nereden geliyor?
M.Y: Biz bu işe başladığımızda bu işi en kolay nasıl öğretebiliriz diye çok düşündük. Sonunda kendi metodumuzu oluşturduk ve öğretmeye başladık. Bu metodun gerçekten çok başarılı olduğunu da o zaman fark ettik. Burada usta ve çırak ilişkisi içerisinde bu işi öğretiyoruz. Bu işin pîrî dediğimiz eski ustalar nasıl öğrendi ve öğrettiyse biz de o şekilde öğretiyoruz.
Siz hangi ustalardan ders aldınız?
M.Y: Benim bir ustadan ders alma imkânım olmadı. Kemençe bile alacak durumumuz yoktu o zamanlar. Kendim bir kemençeyle çalışa çalışa öğrendim. Kemençeden önce bağlama çalmaya çalıştım. Sonra on beş yıl ud çaldım. Ve sonunda kemençeyi öğrendim.
Sizce kemençe nedir?
M.Y: Kemençe literatürde halk müziği enstrümanı olarak kabul ediliyor. Bağlama gibi. Ben bu tarifi kabul etmiyorum. Çünkü Karadeniz kemençesi sadece Karadeniz’e özel bir şeydir ve yedi bölge Anadolu’da pek fazla çalınmaz. Doğu Karadeniz yöresel enstrümanıdır diyebiliriz Kemençe için. Dünya üzerinde bir sürü kemençe var. Klasik kemençe, armudi kemençesi, kabak kemani, armudi kemençe…
Ancak Karadeniz kemençesi bunlardan çok farklı ses ve karaktere sahiptir. Bugaristan’da bulgar kemençesine gadulka derler. Her enstrümanın genel ismi kemençe. Ama ne kemençesi dediğin zaman onun kime ve nereye ait olduğunu anlarız. Karadeniz Kemençesi.
Kemençe dünyanın en zor enstrümanı olarak kabul ediliyordu 2007 yılına kadar. Bu metotla kemençe dünyanın en kolay enstrümanı haline geldi.
Kemençe karadenize nereden geldi?
M.Y: Rumlardan önceden bu bölgede Karadeniz Kemençesi vardı. Burada bu topraklarda icat edilmiştir. Bir iddiaya göre Kuman Türklerinden geldiği söylenmiş. Başka bir iddiaya göre gemi ticaretiyle Cenevizliler zamanında Trabzon’a geldiği söylenmiştir. Biz Karadeniz kemençesinin bu topraklardan çıktığını şöyle ispat ediyoruz. Üzerinden çıkan ses sadece Karadeniz insanını etkiliyor. Tabi ki herkesi etkiler ama bir Karadenizliyi bir başka etkiler. Anlatırken bile tüylerini diken diken eder. Kan akışını değiştirir. Horon havası çaldığın bir Karadenizli mutlaka bir yerini oynatır. Ritme kapılır.
Sizin tekniğiniz kemençe öğrenmenin kolay tarafları neler?
M.Y: Kemençe evi hepimizin evidir. Ben her zaman bir ev ortamı olarak burayı lanse etmişimdir. Burada oluşturduğumuz teknik de hepimizin tekniği. Bu teknik için 4 sene kadar uğraştım. Ben de Karadeniz insanın sabırsız karakterinden yola çıkarak en hızlı öğrenebileceği şekilde bir teknik oluşturduk. Onlara anlattığımız teknikle birinci ders tekniği kullanmayı öğretiyoruz. İkinci derste aşağı yukarı ilk parçasını acemice de olsa çalmayı öğrenebilecekleri bir düzeye geliyorlar.
Kemençe dünyanın en zor enstrümanı olarak kabul ediliyordu 2007 yılına kadar. Bu metotla kemençe dünyanın en kolay enstrümanı haline geldi. Acemi iken iki saat amatör iken dört saat günde çalışma şartı var. Bunun sebebi bilinç altı denilen beynimizdeki bölgeye bir hareketin kalıcı olarak yerleşmesi için 28 saat geçmesi gerekir. Tıpkı araba sürmek gibi. Zamanla daha kolay haline gelen bir alışkanlığa dönüşüyor. Bu işin sadece bilinçaltı ile değil kondisyon ile de alakası var. İki saat boyunca aynı ritmi vurmak öyle olay bir iş değildir. O yüzden antrenman yapmak gerekir. Fakat bunların çok ötesinde kemençe yürek ile çalınır parmak ile değil. Yüreğinizde kemençeyi hissedemezseniz parmaklarınız size yardımcı olamaz. Önce kemençeyi sevmeyi öğretiyoruz. Sonra onu çalmak kolay hale geliyor.
Kemençe duygu aktarım aracıdır. Karşındaki insana kalbinde olanı aktarman gerekiyorsa bunu kemençe yordamıyla yaparsın. Yüreğinde ne hissediyorsan onu yansıtırsın. Aslında biz kemençeyi çalmayız biz kendimizi çalarız.
Peki, kemençe kaç parçadan oluşuyor?
Yaklaşık on parçadan oluşuyor. Kasası, kapağı, teli vs.
Kemençeler neden basit, fabrikasyon artık? Sizin kemençeleriniz ise baya işlemeli.
M.Y: Evet on beş sene kemençe yapımı konusunda kafa patlattım. Biz öğrencilere fabrikasyon kemençeleri almayın diyoruz. Kemençenin sesini en fazla kapak etkiler. En kaliteli kemençe hangi ağaçtan olur diye soruyorlar. O artık eskide kaldı. Eskiden erik, ardıç, gül ağacına çok ulaşıldığından o ağaçlardan yapılan kemençeler iyi zannediliyordu. Ama şimdi akça ağaç, maun ağacı, gül ağacından da kemençeler yapılıyor ve çok kaliteli oluyorlar. Söğüt ağacından kemençe çok hafif. Gül ağacı ise biraz daha ağır.
Burası her gün açık mı?
M.Y: Haftanın her günü açık sadece Cuma günü kapalıyız. Ramazan’da da kesinlikle çalışmama gibi bir prensibimiz var. Biz sürekli öğrenci alan bir yeriz. Devamlı yeni kayıt yapma, yeni grup kurma şansımız var.