İlk atasına dönersek 90 yıla yaklaşan, ama bizim bugün bildiğimiz formuyla 35yılı geride bırakan Mercedes-Benz G-Serisi, yalnızca imajı değil, keskin hatların altında yatan mühendisliği ve 3 kilitli diferansiyel sisteminin sunduğu rakipsiz arazi performansıyla herkesin sahip olmak istediği gerçek bir efsane. Onu bizden uzak kılan tek şey ise fiyatı.
İnsanlar için 35 yaş, hayatının baharında olmasa da genç bir dönemdir. Ama nerdeyse 5-6 yılda bir, baştan sona değişime uğrayan otomobil modelleri için 35 yıl, kendisine “efsane” denmesine fazlasıyla yetecek, uzun bir süre. Zaten “otomobil” dediğimiz şeyin seri olarak üretilmesinin üstünden de şunun şurasında 100 yıl, bilemedin, 105 yıl geçmiş (Ford Model T).
Biz onu bugün, parası ve gösteriş merakı olanların pahalı mekanların önüne çekmek için kullandığı bir araç olarak tanıyorsak, onda elbette kendisinin suçu yok. Ortada bir suç varsa, olsa olsa paranın suçudur. Zira, benim gibi on binlerce, belki de milyonlarca off-road tutkununun en çok sahip olmak istediği otomobillerin başında gelir Mercedes G. Ne var ki, bugün bir G-Serisi almaya kalksak, ikinci eli bile 200 bin eurodan başlayıp, 1 milyon euroya kadar çıkıyor. Paranın adı batsın, ama böyle yetenekli bir araç yapmanın bedeli de bu maalesef.
35 yılı geride bırakmak kolayına olmuyor. Mercedes tasarımcılarının G-Serisi’nin bugün geldiği noktayı 35 yıl önce hesaplayabilmiş olduklarını hiç sanmıyorum. Onlar da nihayetinde, o günün ihtiyaçlarına cevap verecek, Mercedes’e arazi alanında rekabet şansı kazandıracak bir model tasarlamışlardı. Ama sanıyorum mühendisler tasarımcılardan daha çok çalışmış olmalılar. Çünkü o günden bugüne arazi performansı konusunda çok az rakibi Mercedes G ile aşık atabildi.
Bu performansın arka planında hedef pazar olarak en başa askeri filoların konulmuş olması olsa gerek. Çünkü G-Serisi neredeyse tüm dünyada askeri araç olarak satılmış bir model. Cezayir’den Moğolistan’a, Avustralya’dan Kanada’ya, hatta çoğumuzun haritada yerini bile bilmediği Doğu Timor’a kadar pek çok devletin askeri filolarında G-Serisi görev almış. İlginçtir, bir biz askerimize G-Serisi vermemişiz. O da Mercedes Unimog ve Land Rover Defender’ın ülkemizde üretiliyor olmasından olsa gerek.
Bugün bildiğimiz G-Serisi’nin ilk resmi satışını Mercedes bundan 35 yıl önce, 1980’de başlatsa da G modelinin tarihi 1920’lerin ortasına kadar uzanır. Mercedes, ilk G modelini 1926 yılında G1 adıyla piyasaya sundu. G1, tıpkı 2013’te tanıtılan 6 tekerlekten çekişli G63 AMG 6×6 gibi 6 tekerlekliydi ve tüm tekerlekten aktarma kabiliyetine sahipti. Bugünkü kadar olmasa da o günün şartlarında oldukça yetenekli bir araçtı. 50 beygir güce sahip 3.1 litrelik bir motoru vardı ve saatte 60 km hıza çıkabiliyordu. Ancak G1’in ömrü uzun olmadı, sadece 2 yıl üretimde kaldı.
Mercedes’in G-Serisi için yaptığı son girişimse geçtiğimiz yılın sonunda, 35. yıl için özel bir edisyon piyasaya sunması oldu. Parlak siyah tampon ve çamurluklar, aynı renkte 18 inç alaşım jantlar, dört kollu AMG çok fonksiyonlu spor direksiyon, gerçek karbonfiber orta konsol kaplaması ve napa deri koltuklar gibi özellikler, sınırlı sayıda üretilen G-Serisi’nin dikkat çekici yanları.
Mercedes, G2 ve G3 modellerine yer vermedi, fakat G-Serisi’nden de vazgeçmedi. 1934’te G4 adıyla yeni bir model piyasaya sundu. Yine 6 tekerlekten çekişli, ancak daha lüks görünümlü bir modeldi. Motorunun hacmi 5 litreye, gücü de 100 beygire çıkmıştı. 1939’a dek üretilen G2’nin motoru daha sonra 5.4 litre hacime ve 110 beygir güce kadar çıktı.
G4 üretilmeye devam ettiği yıllarda, 1937’de G5 de piyasaya sürüldü. G5, daha mütevazı, bir o kadar da araziye uygun bir dış tasarıma, daha küçük hacimli bir motora sahipti. Motorun hacmi 2 litre, gücüyse 44 beygirdi. Bu kez 6 değil dört tekerleği vardı, ama tüm tekerlekten çekiş kabiliyeti devam ediyordu. Sonrasında Mercedes, VL, VK ve L olmak üzere çeşitli arazi araçları üretti. II. Dünya Savaşı’nın patlak vermesiyle birlikte araçlar lüks görünümden uzaklaşıp daha askeri bir format kazanmıştı.
Mercedes, II. Dünya Savaşı’ndan sonra arazi aracı konusunda uzun bir sessizliğe büründü; ta ki, 1970’lere gelinceye kadar. 1972’de bir kez daha bu alana girme kararı aldı. Girmesine girecekti, ama nasıl? Bu konuda Mercedes’in kafası biraz karışıktı. O yıllarda geniş kitleler için ürettiği otomobil modelleri oldukça çok satıyor, Mercedes markası gittikçe değer kazanıyordu. Ancak diğer tarafta, özellikle de askeri alanda önemli bir Pazar vardı ve Mercedes orayı boş bırakmak istemiyordu
Mercedes markasının sahibi olan Daimler-Benz, Avusturya’nın Graz kentinde bulunan Steyr fabrikasıyla yeni bir arazi aracı üretmek üzere işbirliği anlaşması imzaladı.Steyr ile yapılan anlaşmanın birden çok sebebi vardı. Steyr arazi ve askeri araç üretiminde tecrübeli bir şirketti. Öte yandan Daimler ile Steyr arasında oldukça eskiye dayanan bir işbirliği söz konusuydu. Tasarım ve test konusu Mercedes’in ukdesinde bulunurken, ürünün geliştirilmesi ve üretimini Steyr yapacaktı.
Geliştirme süreci 7 yıl sürdü. 7 yılın sonunda ilk Mercedes G, 1979 yılında banttan indi ve 1980 model olarak piyasaya sunuldu. Oldukça keskin hatlara sahip G-Serisi, ilk bakışta birkaç dakikada çizilmiş bir otomobil görüntüsü veriyordu. Steyr’in motosiklet markası olan Puch markası altında da satışa sunulan G-Serisi, 460 koduyla hiçbir değişikliğe uğramadan 1990 yılına kadar üretildi. Fakat bu süreçte G-Serisi, otomatik şanzıman, klima, yardımcı yakıt tankı,koruyucu far ızgaraları ve halatlı vinç gibi ekstra özellikler kazandı.
1990’da gördüğü makyaj, yüzüne önemli bir değişiklik getirmese de G-Serisi teknik olarak çok önemli bir özellik kazanmıştı: ABS fren sistemi. Otomotiv tarihinde bir devrim niteliği taşıyan ABS, ilk kez Mercedes modelleriyle gün yüzüne çıkıyordu. 460 kodlu G-Serisi makyajdan sonra bir yıl daha üretilmeye devam etti. Bu arada 463 kodlu G-Serisi de banttan inmeye başlamıştı. 463 kodlu G-Serisi de tıpkı selefi gibi hacmi en fazla 3 litre olan ve en yüksek gücü 183 beygir olan motorlarla üretilmeye başladı. Ancak, bugün hala üretimi devam etmekte olan 463 kodlu G-Serisi, geride bıraktığı 25 yılda çok önemli iyileştirmeler kazanarak bugüne geldi.
Bu iyileştirmelerden biri 1997’de yapıldı. Üstü açılır bir versiyon kazanan G-Serisi, 2.9 litrelik turbo dizel bir motora da bu tarihte sahip oldu. Asıl büyük devrimse G 55 AMG adıyla sunulan versiyondu. G-Serisi bu motorla o güne kadar sahip olmadığı bir güce kavuşuyor, performans merkezi AMG’nin enerjisini ilk kez bu motorla tadıyordu. Motorun gücü tam 349 beygirdi ve 90’lı yıllar için bu güç oldukça yüksek bir seviyeydi. Yeni motor, aracı doğal olarak daha pahalı bir nesne haline getiriyordu, dolayısıyla bu kadar yüksek bir meblağı ödeyip bir G-Serisi satın alacak olanlara, gücün yanı sıra konfor da sunulmalıydı. Mercedes tasarımcıları bunu da düşündü; aracın içi tamamen elden geçirilip koltuklar deri, iç mekanın belli kısımları da ahşap kaplandı.
Peki, Mercedes neye güveniyordu da 3 litreyi geçmeyen motorlara ve standart arazi aracı formuna sahip G-Serisi’ni lüks bir araca dönüştürüyordu? Elbette ki Amerikan pazarına… Amerikan pazarını önce G 500 ile denemiş, özellikle Hollywood ünlülerinin büyük ilgi gösterdiğini görünce de G 55 AMG ile zirve yapmayı hedeflemişti. Öyle de oldu; Mercedes G-Serisi, G 55 AMG ile sadece Hollywood’un değil, iş dünyası ünlülerinin de en çok ilgi gösterdiği araçlardan biri haline geldi.
2005 yılına geldiğinde G 55 AMG, gücünü 120 beygir artırarak 469 beygire çıkardı. Bu hayranlık uyandıran güç, her ne kadar fiyatları da önemli oranda artırsa da G Serisi’ne ilgiyi azaltmamış, aksine yükseltmişti. Kabuğunda, yani gövde tasarımında gözle görülür bir değişiklik yaşamasa da G-Serisi, o güne kadar kendisinin, hatta hiçbir rakibinin sahip olmadığı üstün bir güce sahip olmuştu. G 55 AMG’nin motoru, koca cüsseli aracı 5,2 saniyede sıfırdan 100 km/saat hıza çıkarabiliyor, bu performansla en iddialı Amerikan süperspor otomobillere bile kafa tutuyordu.
G-Serisi, lüks ve performans tutkunları arasında o kadar büyük ilgi görmeye başlamıştı ki, o güne kadar süperspor ve üst sınıf sedan otomobiller için modifikasyonlar geliştiren Brabus, Carlsson, Lorinser, RENNtech gibi performans şirketleri birbiri ardına G-Serisi üzerine geliştirme yaptılar. Aynı dönemde piyasaya sunulan G 400 CDI dizel motorlu versiyon ise lüksü ve performansı daha tasarruflu isteyenler için önemli bir seçenekti.
2010 yılına gelindiğinde Mercedes, pek çok kişiye hayal gelecek bir projeyi açıkladı: G-Serisi 6 tekerlekli olacak, hem de 544 beygirlik motorun gücü 6 tekerleğe birden aktarılacaktı. Hayalin gerçeğe dönüşmesi fazla zaman almadı. 2013 yılında G 63 AMG 6×6 kanlı canlı piyasaya sunuldu.
Mercedes’in G-Serisi için yaptığı son girişimse geçtiğimiz yılın sonunda, 35. yıl için özel bir edisyon piyasaya sunması oldu. Sınırlı sayıda üretilen 35th Anniversary Edition, siyah, beyaz ve gri renklerde üretildi. Parlak siyah tampon ve çamurluklar, aynı renkte 18 inç alaşım jantlar, dört kollu AMG çok fonksiyonlu spor direksiyon, gerçek karbon-fiber orta konsol kaplaması ve napa deri koltuklar gibi özellikler, sınırlı sayıda üretilen G-Serisi’nin dikkat çekici yanları.
G-Serisi halen ülkemizde stoklu olarak satılmıyor. Yani gittiğiniz herhangi bir Mercedes bayisinde, satıcı ile el sıkışıp, aracınıza binip gidemiyorsunuz. Sipariş veriyor, gelmesini bekliyor ve sabrın sonunda Mercedes G’nize kavuşuyorsunuz. Ama “greymarket” diye tabir edilen satıcılarda bir G-Serisi bulmanız da bazen mümkün olabiliyor. Ona da güvenebilirseniz…