Bir dünya kenti: Safranbolu

safranbolu

Şirin beldede mukimlerin dediğine göre milyonlarca yıl öncesine ait olduğu söylenen mağaraların olduğu bir coğrafya burası. Şehir 1994 yılında UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi’ne alınmış ve Dünya Kenti unvanını almıştır.

Memleketin dört bir yanı cennetten birer köşe olunca bunların sadece bir tanesinden bahsetmek elbette çok kolay değil. Ama Safranbolu gerçekten anlatılmaya değer daha yolundayken başlayan doğal güzellikleri, müthiş tarihi ile Türkiye’nin en cazip köşelerinden biri.

Şirin beldede mukimlerin dediğine göre milyonlarca yıl öncesine ait olduğu söylenen mağaraların olduğu bir coğrafya burası. Şehir 1994 yılında UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi’ne alınmış ve Dünya Kenti unvanını almıştır.

Şehrin tarihine şöyle bir göz gezdirince birçok farklı kadim medeniyetin adını bir çırpıda sayıveriyorsunuz. Tabi dile kolay ama Hititler, Frigyalılar hatta Persler bile bu güzel topraklardan gelmiş ve geçmiş.

Safranbolu merkeze gelince meydanda ilk dikkatinizi çeken ücretsiz gezilebilecek baş odalı bir konak oluyor. Buradaki tarihi binaların hepsinde değil ama bazı evlerde baş oda oluyormuş. Eskiden şehrin ileri gelenleri bu odalarda toplantılar yaparmış. Hatta bu baş odaların bir kısmında şöyle küçük fıskiyeli süs havuzları da olurmuş. Rivayet odur ki bu küçük havuzların yapılmasını iki sebebi varmış efendim. Allah korusun yangın çıkarsa ilk müdahaleyi yapabilmek için havuz bir rezerv olarak kullanılırmış. Ayrıca gizli toplantılarda da havuzdaki su sesi bir nevi filtre görevi görür konuşulanların ilgisiz kişiler tarafından duyulmasını engellermiş.

Son dönemde yapılan yatırımlarla turizm oldukça gelişmiş ki ilçenin gençleri de bu sektörde iş bulmak için uğraş içindeler. Dört mevsiminde kendine has güzellikleri olan ilçeye daha çok kışın ziyaretçiler geliyormuş. Laf aramızda Safranbolulular turizmi ve turistleri çok seviyorlar. Özellikle yabancı turistlerin hele de Koreliler ve Japonların buraya olan ilgisinden çok memnunlar. Onların para harcama noktasında diğer turistlere oranla daha cömert olduğunu söylüyorlar

Efendim Safranbolu’ya gelince arabanızı bir köşeye bırakıp ziyaretinize yaya olarak devam etmenizi öneririm.Çünkü Safranbolu’nun her bir sokağı dimağınızda ayrı bir tat ve haz bırakacak kadar güzel. Yorulur muyum diye de endişe etmeyin sakın. Azıcık dinlenme ihtiyacı hissettiğinizde herhangi bir esnafın kapısından içeri girip bir selam verin yeter, müthiş iyi ağırlanırsınız ya da daracık, Arnavut kaldırım taşlarından yapılan sokaklardaki küçücük kafelerde, çay bahçelerinde oturup demli bir çayın eşliğinde yorgunluğun da tadını çıkarabilirsiniz. Emin olun çok mutlu olacaksınız.

Sokakta dolaşırken inceden bir yağmur olmasına rağmen çok sayıda turistle de karşılaştık. O gruplardan birine yanaşıp sohbet ettiğimizde Çin’den geldiklerini ve dekorasyon işiyle uğraştıklarını söylediler

Hadi gelin size biraz Safranbolu sokaklarında gezdireyim. Mesela Cinci Hoca Hamamı’na götüreyim. Cinci Hoca Hamamı, adı üstünde “Cinci Hoca” tarafından yaptırılmış iddialara göre. Hamamın hemen karşısındaki Özkan Market’in sahibi Emin Özkan’ın dediğine göre çocuğu olmayan Cinci Hoca, hem bir hamam hem de bir han yaptırmış. Sonra da gelen geçen yolcular faydalansın diye memlekete bağışlamış. 1640 senesinde yapılmış olan hamam o günden bu yana hala çalışmakta imiş. Emin Bey, “gel bir hamam sefası yapalım” dedi ama maalesef buna zamanımız yoktu. Siz siz olun Safranbolu’ya şöyle birkaç gün ayırın ve sokaklarında kaybolun.

Cinci Hoca hamamının hemen ilerisinde Köprülü Mehmet Paşa Camisi bulunmakta. Cami 1661 tarihinde ibadete açılmış. O dönemin tüm mimari özelliklerini taşıyan bu güzel caminin bahçesinde bir de güneş saati bulunmakta. Cami bahçesinde tanıştığımız İsa Mesut ile sohbet ederken gördü ki saat namaz vakitlerine göre dizayn edilmiş. Yani sabah 06:40 ile akşam 17:20 saatlerini göstermekte. Buna göre de o dönemde namaz vakitleri belirlenmekte imiş. Yine cami bahçesinde küçük bir de muvakkithane var. Yani saatleri ayarlama evi. Orada da vakti zamanında bu saat ile ilgili memurlar bulunmakta ve ofis olarak kullanmakta imiş.

Safranbolu sokaklarında gezerken dikkatinizi bir şey daha çekecek. İlçe sanki bir şantiye gibi. Bir çok yapıda restorasyon yapılmakta. Yüzlerce yıllık yapılar aslına uygun şekilde elden geçirilmekte ve yenilenmekte. Restorasyonlarda hem mühendisler hem de Safranbolulu işin
erbabı ustalar çalışmakta. Binalar tamamen yıkılarak değil sökülerek yeniden yapıldığı için restorasyonlar, yeni bina yapmaktan çok daha uzun sürüyor.

Sokakta dolaşırken inceden bir yağmur olmasına rağmen çok sayıda turistle de karşılaştık. O gruplardan birine yanaşıp sohbet ettiğimizde Çin’den geldiklerini ve dekorasyon işiyle uğraştıklarını söylediler. Açıkçası bende merak etmiştim neden restore edilen bir binanın önünde bu kadar vakit geçirdiklerini. Burada en sevdikleri şeyin ne olduğunu sorunca; hırsızlarla karşılaşma korkusu olmadan dolaşmak olduğunu belirtip bize de el sallayıp gezilerine devam ettiler.

Biz de onları bırakıp yürümeye devam ediyoruz. Az ileride bir Arasta’ya rastlıyoruz. Yemeniciler Arastası. 1982 de Kültür Bakanlığı tarafından restore edilen çarşıda restorasyon öncesinde sadece 3 dükkan çalışırken, şimdilerde belki de tarihinin en hareketli günlerini yaşıyor. Küçük hediyelik eşya dükkanları, yine çay bahçeleri ve kafeler ve elbette yemeniciler.

Erhan Başkaya Safranbolu’da yemeni yapmaya devam eden tek usta. 1660 lardan bu yana Safranbolu’da bu iş yapılmaktaymış. Kurtuluş Savaşı’nda buradan askerlere yemeni gönderilirmiş. Şimdilerde ise Erhan Usta son usta bu işi devam ettirmekte Tamamen elde yapılan yemenilerden bir usta günde bir tane yapabilmekte. Erhan Usta’nın elleri sanki yaptığı tüm yemenilerin izini taşımakta. Tüm parmakları nasırlaşmış neredeyse. O günde bir tane yapılabilen yemeni ise 75 – 100 TL’ye satılmakta. Erhan abi çırağının da olmadığını söyleyince içimizi bir hüzün kaplıyor, kim devam ettirecek bu güzel zanaatı ?

Neredeyse yazının sonuna geldik ama daha Safranbolu lokumundan bahsetmedik. ?

Safranbolu deyince akla gelen ilk şeylerden birisi de lokum elbette. Her lokum dükkanı onlarca yıllık bir geleneği de beraberinde taşıyor. Eflanili Şaban Maden abinin dükkanında biraz sohbet edince 50 yıldır bu işi yaptığını öğreniyoruz. Nedir bu işin sırrı dediğimizde “Valla ne bileyim Safranbolu lokumu artık tarihe geçmiş” diyerek özetliyor işin özünü.

Bir de Safran var elbette. Safranbolu deyince akla gelen.  1 gr safran ağırlığının yüz bin katı kadar sıvıya rengini verebiliyormuş. Kilosu 12.000 TL’ye satılıyormuş. Şöyle avucunuzun içini dolduracak kadar safran 1 gram kadar tutuyor. Çok güzel renkli çiçekten üretilen safranın Ağustos sonunda ekimi yapılıp Kasım’da da hasadı yapılırmış. Dendiğine göre kansere dahi fayda sağlıyormuş. Bütün Safranbolu yılda 10 kg toplam Safran yetiştiriliyormuş. O kadar da az bulunabilen bir şey yani.

Buraya kadar gelmişken aslında görecek çok şey var ama bir de kanyondan bahsedip yazıyı toparlayalım. Çarşıda gezmeyi bir kenara bırakıp arabanızla ilçeye çok yakın olan Tokatlı Kanyonuna geçebilirsiniz. Eğer yükseklik korkunuz yok ise Safranbolu’da mutlaka görmeniz gereken Kristal Teras işte bu kanyonun üstünde. Evet evet üstünde! Kristal Teras yerden tam 80 mt yüksekliğinde ve 11 metre genişliğinde camdan bir teras. Ayaklarınızın altında onlarca metre derinliği görünce ne hissedersiniz bilmiyorum, benim hissettiğim tek şey korku oldu.

Bunca geziden sonra insan acıkmaz mı ?

Acıkır elbet. O zaman buyurun pideye.

Pide deyince de alışıldık tatlardan vazgeçip, Safranbolu bükmesini yemeden çıkmamak lazım buralardan. Kavrulmuş kıyma, ıspanak ve ustaya özgü baharatlarla bezenen pidenin ucu da bükülüverince ortaya özel bir pide çıkıyor. Yeme de yanında yat diyenlere kanmayın, afiyetle yiyin efendim yanında da ayranı sakın ha unutmayın. Hadi afiyet olsun.

Benzer konular

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir