Nereye Gidersen Git Hiçbir Yere Ait Değilsin!
Yönetmen: Çağan Irmak
Senaryo: Çağan Irmak
Yapım: 2011, Türkiye
Oyuncular: Çetin Tekindor, Hümeyra, Yiğit Özşener, Zafer Algöz
Film yıllardır yaşadıkları topraklarda Türk diye dışlanırken mübadele sırasında Türkiye’ye gelen insanların bu sefer ‘gavur’ diye dışlanmasını ve bu sırada küçük bir çocuğun yaşadığı kimlik sorununu işliyor.
Son yıllarda Türk sinemasında yapım ve yönetim açısından bir dönemin kapanıp yeni bir dönemin başladığı herkesçe malum. Ferzan Özpetek, Serdar Akar, Nuri Bilge Ceylan gibi yönetmenler gibi Çağan Irmak da Babam ve Oğlum, Issız Adam, Ulak ve Karanlıktakiler gibi filmleriyle bu dönüşümün en önemli isimlerinden biri olarak dikkat çekiyor. Irmak, hem senaryosunu yazdığı hem de yönettiği Dedemin İnsanları ile bir kez daha sinemaseverlerle buluşuyor. Film yıllardır yaşadıkları topraklarda Türk diye dışlanırken mübadele sırasında Türkiye’ye gelen insanların bu sefer ‘gavur’ diye dışlanmasını ve bu sırada küçük bir çocuğun yaşadığı kimlik sorununu işliyor. Hem oyunculuk hem de yönetim açısından son derece başarılı olan film, mübadele konusunu ayrıntılı bir şekilde işleyen ilk film olma özelliğini de taşıyor.
Film kabaca şu taslak üzerinde ilerliyor: Ozan, Ege’de küçük bir sahil kasabasında yaşayan 10 yaşında bir çocuktur. Girit göçmeni dedesi Mehmet Bey nedeniyle arkadaşları onunla ‘gavur’ diye alay etmektedir. Yalnız kalmaktan korkan Ozan, başta dedesi olmak üzere ailesine kızar ve ‘Biz Türküz!’ diyerek onlara kafa tutar. Ozan’ın dedesi Mehmet Bey, kasaba eşrafından, saygın bir adamdır. Kasaba halkına kol kanat gerer, sorunlarıyla ilgilenip, onlara yardım eder. Hoşgörüsüyle bilinen Mehmet Bey torununun bu durumundan dolayı üzülmekte ve endişe duymaktadır. Mehmet Bey daha yedi yaşındayken, ailesi zorla topraklarından kopartılmış, mübadeleyle Girit’ten göçmüşlerdir. Mehmet Bey’in en büyük arzusu ölmeden evvel doğduğu toprakları görebilmektir. Bu özlemle sık sık içinde mektuplar olan şişeleri Ege’nin mavi sularına bırakmaktadır.
Atilla Dorsay film hakkında şöyle diyor: “Çağan Irmak’ın başyapıtı bu film… Yalnızca göç olayı değil, mübadeleden 1960 ihtilâline, Kıbrıs çıkarmasından 12 Eylül’e kadar Türkiye’nin başına gelmiş birçok olaya küçük de olsa değinmeler var. Bütün bunlar çok büyük bir aile tablosu ve geçmişle hesaplaşma serüveni haline getirilmiş.”
Dedemin İnsanları, küçük bir kasabada yaşayan on yaşında bir çocuk ve dedesi aracılığıyla, bir ailenin ve bir ülkenin geçirdiği büyük değişimi anlatıyor. Kalabalık ve sıcak Ege insanlarının hikâyesini izlerken, mübadeleye, öteki olmaya, nereye gidersen git bir yere ait olamamaya, iki yakaya, çok sayıdaki azınlığa, ihtilâllere, bir defa daha ama bu kez farklı bir yerden bakmanızı sağlıyor.
Aslında film, Çağan Irmak’ın kendisini ve dedesini anlattığı bir çalışma. Mehmet Yavaş da yıllar önce mübadele sırasında, yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kalmış ve bunun sıkıntılarını çekmektedir. Türkiye ile Yunanistan arasındaki mübadele, oradan bu tarafa gelenlerin çektiği sıkıntılar ve dışlanmaları, Cumhuriyet’ten 12 Eylül darbesine ve oradan da günümüze kadar uzanan bir hikâye içinde çok başarılı bir biçimde anlatılmış görülüyor. Bu yüzden pek çok sinema eleştirmeni tarafından Babam ve Oğlum kadar acıklı ve dokunaklı olmasa da Çağan Irmak’ın başyapıtı sayılıyor bu film. Atilla Dorsay şöyle diyor: “Çağan Irmak’ın başyapıtı bu film… Yalnızca göç olayı değil, mübadeleden 1960 ihtilâline, Kıbrıs çıkarmasından 12 Eylül’e kadar Türkiye’nin başına gelmiş birçok olaya küçük de olsa değinmeler var. Bütün bunlar çok büyük bir aile tablosu ve geçmişle hesaplaşma serüveni haline getirilmiş.”
Filmin samimi bir dile sahip olması kendisini en çok küçük yıldız Ozan’da gösteriyor. 1980 yılında kim olduğunu nereye ait olduğunu bilemeyen Ozan’ın yaşadığı kimlik krizine fazlasıyla üzülen dedesi Mehmet, torunuyla aynı yaşlarda yaşadığı mübadele zamanlarını anımsıyor. Sadece bir insanın anıları değil, bir ailenin yaşadığı dram üzerinden koskoca bir ülkenin değişimi ele alınıyor filmde. Türkler tarafından dışlanmamak ve kendisine yapıştırılan ‘öteki’ etiketini sökebilmek için ‘öteki’nin mahallesine gidip camları taşlamak, bu duygunun nasıl da kolay bir şekilde bir çocuğu karanlıklara sürükleyebileceğini çok çarpıcı bir biçimde anlatıyor.