Kişinin kendiyle olan savaşının çarpıcı öyküsü
Edebiyat dünyasında kendisine hatırı sayılır bir yer edinmiş olan ‘Kişisel Gelişim’ sektörü, günümüzde aynı başarı ve sürekliliğini beyazperdeye yansıtabilmiş değil. Her ne kadar sinema dünyası karakterlerin büyük dönüşümleriyle ilgili hikâyeler anlatmaya bayılsa da, genellikle bu dönüşümleri bir takım koşullara (ölüm, ayrılık, savaş vb.) bağladığı için gündelik hayatın akışıyla ilgilenmez. Peaceful Warrior bu açıdan bakıldığında oldukça ilgi çekici bir film. Çünkü hem bahsini ettiğimiz karakter dönüşümünü sıkı bir iç hesaplaşmayla birlikte sunuyor, hem de bizzat yazarının kendi hayat hikâyesini anlattığı bir kişisel gelişim kitabından uyarlanmış.
Hikâyenin merkezinde yer alan Dan Millman, 1946 doğumlu bir dünya jimnastik eski şampiyonu. Aynı zamanda bu şampiyonluğun getirdiği şöhretten çok daha fazlasını birçok dile çevrilmiş kişisel gelişim kitapları ile kazanmış bir yazar. 2006 yapımı işbu film yazarın dilimize Dingin Savaşçı adıyla çevrilmiş özyaşam öyküsünden uyarlayan isim ise oldukça ilginç; Victor Salva. Yönetmene “ilginç” sıfatını layık görmemizin dayanağı ise kendisinin bu filmden önce üç yıl hapis yatmış olması. Kamera arkasına dönmek istediğinde uzunca süre iş bulamayan yönetmene en sonunda ünlü yönetmen Francis Ford Coppola destek çıkıyor ve Salva yeniden kendini gösterme fırsatı yakalıyor. Çekmek için seçtiği hikâyenin bir arınma ve değişim öyküsü olması bu açıdan tesadüften öte bir anlam taşıyor.
Hikâye gerçekte 1960’larda geçiyor olsa da sinema uyarlaması için şimdiki zaman tercih edilmiş. Esas oğlanımız Dan Millman son derece başarılı bir sporcu olmasına rağmen olimpiyat seçmeleri öncesinde girdiği “ya istediğim başarılara ulaşamazsam” gerginliği yüzünden uyku sorunları yaşamaktadır. Hiçbir maddi sıkıntısı olmayan, kişisel zevklerinden ve eğlencelerinden vazgeçmeyen, okuldaki notları çok iyi seviyelerde olan Dan, uyuyabildiği zamanlarda gördüğü kabusların etkisinden kurtulmak için geceleri dışarıda dolaşmaya çıkar ve bu gecelerden birinde marketine uğradığı bir benzin istasyonunda gizemli bir yabancıya (Nick Nolte) rastlar. Film bu noktadan sonra birçoğumuzun oldukça aşina olduğu Karate Kid serisindeki gibi bir “Bilge Usta – Asi Çırak” temeline oturarak bu iki karakterin arasında geçen felsefi diyaloglarla asıl derdini anlatmaya başlıyor. Dan her ne kadar başlarda gizemli ustasından etkilense de bir türlü nefsinin esaretinden kurtulamaz. Başarıya ulaşması ve istediklerini elde etmesi için kendisine lazım olan bir numaralı ve en gerekli erdemi, yani sabrı sağlamadığı için, sabırlı olmayı başaramadığı için sürekli olarak öğrendiklerini sorgular. Ancak bu sorgulamalar her defasında arzularının galip geldiği dövüşlerden öteye gitmez. Ve en sonunda Dan dibe vurur. Elindeki tek değerli şey olan sağlığını bir trafik kazası sonucu cam gibi dağılan bacağıyla birlikte kaybeder. Çıktığı ameliyatlardan sonra yüzüne haykırılan “bir daha asla spor yapamayacağı” gerçeği Dan’i ruhsal olarak bacağından bile beter biçimde dağıtmaya başladığındaysa gizemli usta tekrar ortaya çıkar ve Dan’i düştüğü bunalımlardan kurtarmak için bir kez daha el uzatır.
Sinematografisi, oyunculukları, diyalogları ve özellikle giriş ve final sahneleri ile teknik anlamda son derece eli yüzü düzgün bir yapım olduğu rahatlıkla söylenebilecek Peaceful Warrior’un teknik olmayan tarafta bize söylediği şey şu: İnsan doğasına hiç de yabancı olmayan usta-çırak ilişkisi, hiç şüphesiz, genç ve deneyimsiz birinin hayatı kavrayabilmesi için uygulanabilecek en iyi yöntemdir. Yeter ki doğru öğretmeni bulalım ve yeter ki o öğretmenin gösterdiği yolda sabır ve kararlılıkla ilerleyelim. Unutmayalım ki, ne kadar güçlü olursa olsun her insanın içinde o gücü kendi arzuları doğrultusunda yönlendirecek kudrete sahip bir nefis bulunur. Ve o nefsi yola getirmek için kendimizi güvenilir ellere teslim etmemiz gerekebilir. Eh, başka türlü de dünya şampiyonu olunmuyor zaten!