Sanayi Devriminin ilham kaynağı : El-Cezerî

kapak1

Dünyanın ilk mühendisi kabul edilen, 1153 yılında Cizre’nin Tor mahallesinde doğan ve sibernetik alanının en büyük dâhisi, fizikçi, robot ve matriks ustası Ebû’l-İz İbni İsmail İbni Rezzaz El-Cezerî’yi bu ay Kırmızı-Beyaz’ın dosya konusu olarak belirledik. Unuttuğumuz değerleri hatırlamak, kaybettiğimiz özgüvenimizi geri kazanmak için…

Cizreli mühendis

Cizreli büyük mucit, mühendislerin pîri, bilgisayarın temelini atan bilgin, fizikçi, ressam, nakkaş, heykeltıraş, fen-teknik ve sanat adamı… Robotlar, saatler, su makineleri, sağlık gereçleri, şifreli kilitler, şifreli kasalar, termos ve otomatik çocuk oyuncakları gibi 60 makinenin mucidi ve dünyanın ilk sibernetik bilgini Ebu’l İz, bügünkü Cizre Dağkapı (Tor) Mahallesi Lale sokakta 1153 yılında doğar. Adı İsmail olup babasının adı Rezzaz’dır. Ebu’l-İz olan lakabı, büyüklük, izzet ve şerefin babası anlamındadır. Cizreli olduğu için El-Cezerî olarak anılmıştır. Kitaplarında ismi, İsmail Ebu’l-İz Bin Rezzaz El-Cezerî olarak geçer. Batı dünyası onu Cazari (Gazari) olarak tanır.

Ebu’l-İz El-Cezerî büyük bir fen ve teknikçi olmakla beraber “elektronik beyin”, “kompüter teknoloji”, “otomasyon sistemi” ve “sibernetik”in bilimsel gelişmesinin de en büyük öncüsüdür.

Sibernetik bilindiği üzere insanlarda ve makinelerde karşılıklı haberleşme, kontrol, denge kurma ve yöneltme birimidir. Ebu’l-İz sibernetikteki “Denge Durumu” ya da elektronikteki “Ayarlama Sistemleri”ne el atmış ve başarı ile uygulamıştır.

Ebu’l-İz gökyüzü ile ilgili de çalışmış bir astronomi âlimidir. Astronomi bilgisi sayesinde Diyarbakır Ulu Camii’ndeki taş saati yapmıştır. Bu eser, hem güneşi hem de burçların almış olduğu konum ve gölgeleri hesaplanarak yapılmış bir eserdir. Gökyüzü ve ay üzerinde de çalışarak ayın almış olduğu hilal şekli, ilk dördün, dolunay, son dördün şekillerinin nasıl oluştuğunu ilmi olarak göz önüne sermiştir.

Cizre’de Zengi Emiri Ebu’l Kasım Mahmud Sencerşah (1162-1170) döneminde Cizre Ulu Camii kapısı ile kapı tokmaklarını olan meşhur “Cizre Ejderleri”ni yapmıştır. Ebu’l Kâsım Mahmud Sencerşah’ın ölümünden sonra Ebu’l-İz Artukluların başkenti Diyarbakır’a göç etmiştir. Ebu’l-İz, “El-Camiu Beyne’l-İlmi el-Emel, En-Nafiu Fis Senaetil Hiyel” adlı eserinde önsözden başka 50 adet şekil, 55 adet buluş ve 15 farklı düzen yer almaktadır. Eser altı kitaptan meydana gelmektedir. Ebu’l-İz’in eseri Diyarbakır Artuklu sultanı Ebu’l Feth Nasıruddin Mahmud tarafından Abbasi Halifesi Emirü’l-Mü’minun el-İmam en-Nasır Lidinillah Ebu’l Abbas Ahmed’e armağan olarak gönderilmiştir. Moğol Hakanı Hülagu 1258 yılında Bağdat’ı işgal ettiğinde, Bağdat kütüphanesini Dicle nehrine atıp bütün eserleri yok etmişti. Ebu’l-İz’in el yazma eseri o dönem yok olup gitmiştir. Ancak Yavuz Sultan Selim dönemin onun emriyle eser Türkçe’ye de çevrilmiştir.

Kitab’ul-Hiyel

Kısaca Kitab-ül Hiyel adıyla bilinen (Kitabü’l-Câmî Beyn-el-İlmi vel-Amel-in-Nâfî fî Sınâat-il-Hiyel) eseri 6 bölümden oluşur. Birinci bölümde binkam (su saati) ile finkanların (kandilli su saati) saat-ı müsteviye ve saat-ı zamaniye olarak nasıl yapılacağı hakkında 10 şekil; ikinci bölümde çeşitli kap-kacakların yapılışı hakkında 10 şekil, üçüncü bölümde hacamat ve abdestle ilgili ibrik ve tasların yapılması hakkında 10 şekil; dördüncü bölümde havuzlar ve fıskiyeler ile müzikotomatları hakkında 10 şekil; beşinci bölümde çok derin olmayan bir kuyudan veya akan bir nehirden suyu yükselten aletler hakkında 5 şekil; 6. bölümde birbirine benzemeyen muhtelif şekillerin yapılışı hakkında 5 şekil yer alır.

Cezeri, otomatik kontrollü makinelerin ilki sayılan Jacquard’ın otomatik dokuma tezgâhından 600 yıl önce değişik haznelerdeki suyun seviyesine göre ne zaman su dökeceğine, ne zaman meyve ve içecek sunacağına karar veren otomatik hizmetçiyi geliştirdi. Bazı makinelerinde hidro mekanik etkilerle denge kurma ve harekette bulunma sistemine yönelen CezerÎ, bazılarında ise şamandıra ve palangalar arasında dişli çarklar kullanarak karşılıklı etkileme sistemini kurmaya çalıştı. Kendiliğinden çalışan otomatik sistemlerden sonra su gücü ve basınç etkisinden yararlanarak kendi kendine denge kuran ve ayarlama yapan dengeyi oluşturması, CezerÎ’nin otomasyon konusundaki en önemli katkısıdır.

Fizikçi ve mekanikçi Bediuzzaman El-CezerÎ’nin diğer bir eseri de Diyarbakır Ulu Camii’nin ünlü Güneş Saati’dir.

Ebu’l-İzz de kim?

“Doğduğumda sakaların Dicle’den çekip getirdiği sarışın suyla yıkamış annem beni. Bu kez gittiğimde Dicle kıyısında yarısı nehre batmış bir ev gösterdiler. Ebu’l-İzz’inmiş iddiaya göre. Yalı gibi, yarısı suyun üzerine uzanmış ilginç bir yapının kalıntılarıydı gördüğüm.

Bu arada kulağıma gelen ‘Ebu’l-İzz de kim?’ seslerini duymadım sanmayın. Anlatayım kısaca.

O da bir Bediüzzaman. Bediüzzaman Ebu’l-İzz İsmail b. Razzaz el-Cezerî. Adından da anlaşılacağı üzere Cizreli. El-Câmi Beyne’l-İlm ve’l-Amel adlı kitabının önsözünde kendisinden bahsetmese bu harika adamın hayatı tam bir karanlığa mahkûm olacaktı.

Diyarbekir Sultanı Salih’in, babasının ve kardeşinin hizmetinde bulunmuş. Zaten bu muhteşem kitabı da Sultan Salih’e borçluyuz. Şöyle anlatır:

“Bir gün sultanın huzurundaydım ve yapmamı emrettiği şeyi getirmiştim. Ne düşündüğümü sezdi ve gizlediğimi açığa vurdu ve bana şöyle dedi: Eşsiz âletler yapmış, onları gücünle işler duruma getirmişsin. Seni yoran ve kusursuz biçimde inşa ettiğin bu şeyler kaybolup gitmesin. Benim için icat ettiğin bu aletleri bir araya toplayan ve her yüzyıl sonu, 13. yüzyıl başının mekanik aletlerini sergiliyor. Hepsi de onun icadı olan bu eserler arasında neler yok ki. Kayık su saatleri, sıcak, soğuk ve ılık su akıtan ibrik, abdest almak için gagasından su akıtan bir tavuskuşu, toplanan kan miktarının belirlenebildiği iki katipli kan alma teknesi, bir gölden veya kuyudan suyu yukarı çıkaran araç vs.

“Gücümü toplayıp bu kitabı kaleme aldım” diyor Ebu’lİzz. Kitap 12. yüzyıl sonu, 13. yüzyıl başının mekanik aletlerini sergiliyor. Hepsi de onun icadı olan bu eserler arasında neler yok ki. Kayık su saatleri, sıcak, soğuk ve ılık su akıtan ibrik, abdest almak için gagasından su akıtan bir tavuskuşu, toplanan kan miktarının belirlenebildiği iki katipli kan alma teknesi, bir gölden veya kuyudan suyu yukarı çıkaran araç vs.

Bilir misiniz ki, Ebu’l-İzz’i bize tanıtan Eilhard Weidemann adlı bir Alman fizikçidir. Üzerinde yapılan en ‘klas’ çalışma ise Donald R. Hill adlı bir İngiliz mühendise aittir. Düşünün, Türk’üyle, Kürt’üyle kendi değerlerini elin Alman’ından, İngiliz’inden öğrenen bir toplumuz ve bu utanç bize yeter.

Ebu’l-İzz iyi bir rehber olabilir. 8 asır önceki ruha ne çok ihtiyacı var Cizre’nin ve Türkiye’nin. Ah o ruha bir değebilsek…”

 Kitab’ul-Hıyel üzerine

Eserin yakın zamanlara kadar bilinmeyen iki nüshasındaki çizimlerde bazı boyut tutarsızlıkları ve aletlerin yerleştirilişindeki karmaşık noktalar birer kusur gibi görünürse de metinle beraber dikkate alındığında bunun aşıldığı ve Cezerî’nin gayesine ulaştığı söylenebilir. Gerçekten kitapta anlatılan su saatlerinde biri 1976’da Dünya İslâm Festivali için Londra Bilim Müzesi’nde, diğeri de 1/2 ölçeğinde İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yeniden yapılmış ve çalıştırılmıştır. İstanbul nüshaları Bodleian nüshasından daha iyi olduğu için Ahmed Yûsuf el-Hasan neşrinin önceki yayınlarda karanlık kalmış bazı noktalara ışık tutacağı tabiidir. Bu çalışmalarla bilim dünyasına tanıtılan Cezerî ve kitabı hakkında çeşitli yorumlar ve değerlendirmeler yapılmıştır. Ancak bunlardan önce kitabının mukaddimesinde yer alan Cezerî’nin şu görüşleri dikkate alınmalıdır: “Benden çok evvel gelen âlimlerin kitaplarını ve onları takip edenlerin çalışmalarını gözden geçirdim… Nihayet nakillerden kurtuldum, başkalarının yaptıklarından sıyrıldım ve problemlere kendi gözümle bakabildim… Uygulamaya dönüştürülemeyen

her teknik ilmin doğru ile yanlış arasında muallakta kaldığını gördüm”. Cezerî, kendisinin Helenistik çağdan XIII. yüzyıla kadar uzanan bir mühendislik geleneğinin İslâm dünyasındaki bir devamı olduğunun bilincindedir. İslâm dünyasında Mûsâoğulları (bk. BENÎ MÛSÂ) ile başlayan bu gelenek Cezerî’de zirveye ulaşmıştır. Cezerî kendi yaptığı âbidevî su saatinin Pseudo-Archimedes’in yaptığı su saatine dayandığını söyler. Kitabının dördüncü kısmında çeşmeler üzerindeki çalışmaları sırasında Mûsâoğulları’ndan ve ayrıca Bizanslı Apollonios’un otomatik müzik aletleri üzerine yazdığı eserden de bahseder. Bu arada kimin tarafından yapıldığı bilinmeyen aletleri de zikretmiştir. Cezerî esas itibariyle bir mûcit değil bir mühendistir ve görevinin kendinden öncekilerin yapmış oldukları aletleri mükemmelleştirmek olduğu kanaatindedir. Bu noktadan bakıldığında eserinde teori ile pratiğin eşit ağırlıkta olduğu, hatta bazı yazarlara göre aletleri yapmak için gerekli pratik bilgi ve kuralların ağır bastığı hissedilir. Gerçekten de o, çalışmasının pratik hayatta işe yarar bilgiler türünden olduğunu özellikle belirtir. Su ve kandil saatleri Cezerî’nin gücünü ifade eden karmaşı aletlerdir. Su terfi makineleri ekonomik yönden daha önemli olmakla beraber kitapta bunlara saatler kadar önem verilmemiştir. Metal döküm tekniğine ait bilgiler ileri bir mühendislik seviyesini ifade etmektedir. Cezerî’nin aletleri yer çekimi kuvvetiyle çalışır ve bu kuvvet düşürülen bir ağırlık, boşalan bir kaptaki şamandıra veya batan bir cisimle elde edilir. Cezerî, kullandığı makine parçalarını ve imal usullerini de en ince ayrıntılarına kadar tanımlamıştır. Büyük bir kısmı bugünkü Avrupa mühendislik terminolojisine giren makine parçaları üzerine yaptığı çalışmaların en önemlileri şunlardır: Konik vanalar, kapalı kum kutularında pirinç ve bakır döküm, tekerleklerin balansı, ahşap şablon kullanılması, aletlerin kâğıttan maketlerinin
yapılması, su akıtan savakların ayar edilmesi, çarpılmayı en aza indirmek için ahşabın tabakalar halinde kullanılması, gerçek anlamda emme borusunun kullanılması, suyunu belli bir zaman aralığı ile boşaltan kaplar ve daire sektörü dişliler. Bunlardan bir kısmının yüzyıllar sonra Avrupa’da âdeta yeniden keşfedildiği bilinen tarihî bir gerçektir. Meselâ kapalı kum kutuları ile döküm Avrupa’da 1500 yıllarında başlamıştır. Konik vanalardan ilk söz eden Leonardo da Vinci’dir. Su saatinde seviye kontrol cihazına benzer ve buhar kazanlarında kullanılacak bir aletin patenti İngiltere’de 1784 yılında alınmıştır.

Cezerî’nin makinelerinden sadece biri, su çarkı ile işleyen tulumba modern mühendisliğin gelişmesine doğrudan doğruya katkıda bulunmuştur. Bu makine, a) çift etki ilkesinin uygulanması, b) dönme hareketinin ileri-geri harekete çevrilmesi, c) emme borusunun bilinen ilk kullanılışı olmasından dolayı çok önemlidir Dolayısıyla buhar makinesinin ve emme basma tulumbanın ilk örneği sayılabilir. Söz konusu makinede akan suyun çevirdiği çark düşey düzlemde bir dişliyi, bu dişli de yatay düzlemdeki diğer bir dişliyi döndürmektedir. Yatay dişlinin çevresine yakın bir yerde düşey bir pim bulunmaktadır. Bu pime ortası yarık ve diğer ucu yine bir pimle sabitleştirilmiş bir çubuk geçirilmiş ve bu çubuğa da tulumbaların piston kolları bağlanmıştır. Yatay dişli dönünce yarık çubuk açısal bir hareket yapmakta, piston kolları da ileri geri gidip gelerek tulumbaları çalıştırmaktadır.

Benzer konular

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir