Bilindiği gibi son 60-70 yıldır uzay araştırmalarında büyük ilerlemeler kaydedildi. Yeni bilgiler ve bulgulara ulaşıldıkça bu uğurda harcanan paraların miktarı daha da büyüyor. Özellikle ABD, Rusya ve Çin’in başını çektiği ülkeler, dünyamızdan sonra uzayda da hâkimiyet kurmak için inanılmaz bir rekabetin içindeler. Son projeler ve maliyetleri insanın dudaklarını uçurtacak cinsten. Peki, ülkemiz bu alanda ne konumda?
Teknolojik gelişmeleri takip etmek çok zor. Hele bir de bu gelişmeleri uzay araştırmaları açısından ele almak gerçekten çok çetin bir iş. Baş döndürücü bir hızla yenilenen araştırmalar insanı hayrete düşürüyor. Bilindiği gibi uzay ile ilgili araştırmaların genel amacı, temel bilimlerin ve teknolojinin de itici gücü ile uzayda doğal olayların ölçülmesi, bilinmeyenin araştırılması, bilginin genişlemesi yeryüzü dışında insanlığa, yararlı olabilecek kaynakların ve enerjinin bulunması olarak ortaya konula-bilir. Söz konusu araştırmaları gerçekleştiren itici güçler ise genel anlamda ülkelerin ulu-sal itibarı ve güvenliği, bilimsel merak; özelde ise dünya yer üstü ve yer altı kaynaklarının bulunma-sı, meteoroloji ve iletişim, enerji sorununa çözüm bulma gibi noktalarda odaklaşmaktadır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki Soğuk Savaş döneminde bu araştırmalar ABD ve Rusya arasında bir rekabet sorununa dönüşmüştü. Rusya’nın ilk kez 4 Ekim 1957’de Sputnik I’i uzaya göndermesine ABD 31 Ocak 1958’de Explorer I ile cevap verdi. Bu iki ülke arasındaki yarışa 1965’te Fransa, 1970’de Japonya ve Çin, 1971’de ise İngiltere katıldı. Bu araştırma-ları yürütmek üzere pek çok araştırma merkezi kuruldu. NASA bunların en bilinenlerinden biridir. İlk 20 yılda NASA 90 trilyon dolar kaynak harcadı. Rusya’daki Bi-limler Akademisi ise hemen hemen aynı harcamayı yapmıştı. Üçüncü aktör olarak Avrupa Uzay Ajansı (ESA) ise en az bu miktarda harcamada bulunmuştur. Bu baş döndürücü gelişmeler ve harcamalar günümüzde de hız kaybetmeden devam etmektedir. Her geçen gün araştırmaların yönü ve seyri değişmekte; farklı bilgiler ve meraklara doğru bilimsel ilerlemeler devam etmektedir. Peki, son gelişmeler ne seviyede ve Türkiye uzay araştı-malarında hangi konumda bulunuyor?
Elde edilen bilgilere göre NASA’nın günümüzdeki ilgisi daha çok uzayda yaşam olup olmadığı sorununa odak-lanmış durumdadır. NASA’nın gündeminde şu anda 35 milyar dolara mal olan, ilk deneme uçuşunu 2017’de yapacak ve uzay yolculuklarında kullanılacak yeni bir dev roket projesi bulunmaktadır. Bu proje sayesinde en erken 2030’lu yıllarda insanoğlunun Mars’a gidebilme hayalinin gerçek olabileceği bekleniyor. Yeni tasarlanan roket, Ay’a insan taşıyan sıvı yakıtlı roketlere benzi-yor. Ancak daha güçlü olduğu için daha uzağa seyahat edilebilecek. Fırlatma denemelerine en geç 6 yıl içinde başlanması planlanan uzay aracı, dev boyutu ile Apollo’yu andırıyor. Dahası yetkililer, önümüzdeki 20-30 yıl içinde her yıl bir roket yapılıp fırlatılmasını düşü-nüyorlar. İlk insansız test uçuşu 2017’de gerçekleşecek. İlk astronot ekibi ise bu roketle 2021’de uzaya gidecek ve 2025’te ise dünya yakınındaki bir göktaşına inecek. Buradan 2030’lu yıllarda Mars’a gidilmesi hedefleniyor. NASA’nın hesaplamalarına göre bu projeye her yıl 3 milyar dolar harcanacak. Ancak bilindiği gibi NASA genellikle ilk hesaplamalarının ardından araştırmanın ilerleyen safhalarında proje maliyetlerini iki-üç katına çıkarmaktadır.
Şu anda NASA’nın gündeminde 35 milyar dolara mal olan, ilk deneme uçuşunu 2017’de yapacak ve uzay yolculuklarında kullanılacak yeni bir dev roket projesi bulunmaktadır.
Uzaya insan taşıma düşüncesi ile ilgili tek proje bu değil elbette. Uzay mekiklerinin emek-liye ayrılmasıyla Uluslararası Uzay İstasyonu’na (UUİ) astronotlarını götürüp getirmede Rusya’ya ba-ğımlı kalan NASA, özel sektörün uzay taksisi geliştirmesi için iki yılda 1,6 milyar dolar harcayacak. 2012-2014 arasın-da astronotları taşıyacak uzay aracı için uzay gemisi ve fırlatma sistemi geliştirmekte olan Boeing, SpaceX, Sierra Nevada Corporation ve Blue Origin adlı dört Amerikan şirketine destek sağlayacağını açıkladı. Bu arada ABD’nin uzaya astronot göndermek için bağımlı kaldığı Rusya, eğitim ve hizmet desteği dâhil kişi başı 50 milyon dolardan fazla ücret istiyor. NASA’nın öncelik verdiği bir diğer konu ise 2018’de bitirilmesi ve beş yıl içinde hizmete girmesi planlanan James Webb Uzay Teleskopu. Yaklaşık 10 milyar dolara mal olması beklenen ve evreni aydınlatan ilk yıldızların ışığını dahi tespit etme kapasitesinde olacağı belirtilen bu teleskopun meşhur Hubble uzay teleskopunun yerini alması düşünülüyor.
Görüldüğü gibi uzay teleskopları her geçen gün önemini daha da artırıyor. Bu alanda 21. yüzyılın en büyük astronomi projesi olarak nitelenen ‘ALMA’ projesi ise geçtiğimiz günlerde hayata geçti. Alma teleskopunun evrenin derinliklerin-den aldığı ilk görüntü de basınla paylaşıldı. Dün-yanın en karmaşık ve en büyük teleskopu olarak nitelendirilen Alma, evrenin oluşumundan sonra ilk yıldızların parlamaya başladığı anı inceliyor. Yapılan çalışmayla araştırmacılar evrenin bugün göründüğü haline nasıl ulaştığını anlamayı umuyor. Şili’deki faaliyetleri yöneten Avrupa Güney Gözlemevi ESO’nun yayınladığı fotoğraflarda Antennae Galaksileri adı verilen iki galaksinin çarpışma anı görülüyor.
ABD ve Avrupa uzay araştırmalarında bu durumda iken Rusya ve Çin de boş durmuyor elbette. Rusya Uzay Ajansı, Ay’da keşfettikleri volkanik tünellerin ilk ko-lonistler için doğal bir koruma alanı oluşturabileceğini düşünüyor. Bilim adamları Ay’ın geçmişte volkanik lav tüplerinden oluşan bir yeraltı ağına sahip olduğunu belirtiyor. Uzmanlar ilk Ay kolonisinin 2030 yılına doğru kurulabileceğini açıklamıştı. Anlaşılan Rusya ABD gibi uzaklara odaklanmıyor ve Ay’da yaşam alanı kurmanın planlarını yapıyor. Çin ise bir uzay istas-yonu kurmak amacıyla, geçtiğimiz günlerde insan-lı uzay programının ikinci aşaması olarak Şıncou-8 adlı mekiğini gönderdi. Komuta merkezi Şıncou-8’in yerin 200 kilometre yukarısındaki ilk yörün-gesine 20 dakikada ulaştığını duyurdu. Çin’in 2020 yılına kadar kurmayı planladığı insanlı uzay istasyonu programının parçası olan bu araştırmalar sayesinde 2016 yılına kadar uzay laboratuvarı kurulması planlanıyor.
Yeni projeler ve harcamalar bu şekilde. Ancak her ne kadar astronomik rakamlarda harcamalar yapılsa da uzay hakkında çok az şey bildiğimiz uzman-lar tarafından sürekli dile getirilen bir gerçektir.
Peki, Türkiye’de uzay araştırmaları ne durumda? Türkiye uzay araştırmalarına sonradan katılan bir aktör sayılabilir. Uzaya dair ilk çalışmalarımız kimi zaman ha-yal kırıklığı ile noktalanmış. 24 Ocak 1994’de Ariane 4 ile fırlatılan ilk uydumuz TÜRKSAT 1A, roketteki arıza nedeniyle 12 dakika 12 saniye sonra okyanus sularına gömülmüştü. Sigortalı olduğu için TÜRKSAT 1B aynı yıl uzaya gönde-rildi. Ancak bunlar yeterli değildi. Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun 2005 yılındaki 11’inci toplantısında 2015’e kadar 1.1 milyar liralık büt-çenin uzay teknolojileri için kullanılması öngö-rülüyor. Başbakan Erdoğan’ın müjdelediği milli uydu projelerinin arkasında bu kritik toplantı ya-tıyor. Türkiye bugün, hem askeri, hem sivil tüm kurumlarıyla bu hedefe odaklanmış vaziyette. Bütçe dâhilindeki projeler ise 10 milyondan baş-lıyor 570 milyona dolara kadar çıkıyor. TÜBİTAK UZAY’ın yer gözlem uydusu RASAT muhteme-len bu ay uzaya gönderilecek. Sırada ise Göktürk serisi askeri uydular ve TÜRKSAT’ın haberleşme uyduları var. Bu projelerin gerçekleşmesinin ve milli uydunun yörüngesine yerleşmesinin ardın-dan Türkiye’nin yeni hedefinin ise fırlatma yete-neğine sahip olabilmek olacağı belirtiliyor.