UNESCO 2008 yılının Türk dili, tarihi, kültürü ve coğrafyası açısından son derece önemli bir kaynak olan Dîvân-ı Lügâti’t-Türk’ün yazarı Kaşgarlı Mahmud Yılı ilan etti.
Kaşgarlı Mahmud Kimdir? (d.1008 m. – ö.1105 m.)
Büyük Türk dilcisi Kaşgarlı Mahmud, Kaşgar’dan 45 km. güneybatıda Opal kasabasında dünyaya geldi. Tam adı “Mahmud b. Hüseyin b. Muhammed”dir. Karahanlı soyundan asil bir ailenin ferdi olan Muhammed b. Hüseyin’in oğludur. O dönemde Kaşgar, önemli bir ilim ve kültür merkezi idi. Günümüzde, Çinliler‘in hâkimiyeti altında olan Doğu Türkistan sınırları içerisindedir. Kaşgarlı Mahmud dönemin bütün klâsik ilimlerini tahsil etti. Arapça ve Farsça öğrendi.
Saciye ve Hamidiye Medreseleri’nde tahsil gördükten sonra kendisini Türk dili tetkikatına vakfetti. Bu amaçla Orta Asya‘yı boydan boya kat ederek Anadolu’ya oradan da Bağdat’a gitti. 15 yıl boyunca Türkler’in yaşadığı bütün illeri, şehirleri, obaları, dağları ve çölleri dolaştı. Bu geziler inceleme amaçlı idi. Türkler’in örf ve âdetlerini asıl mahallinde araştırdı. Gezileri sırasında, ana dili Türkçenin Hâkaniye, Oğuz, Kıpçak, Argu, Çiğil, Kepenek şivelerini öğrendi. Arapça ve Farsçayı iyi bilmekteydi. Türklerin bulunduğu bölgeleri gezmiş, ana dili olan Türkçenin bütün lehçelerini yerlerinde öğrenmiş, geleneklerini, göreneklerini yakından izlemiştir. Kitabında bütün Sirderya (Seyhun) kıyılarını dolaştığından söz etmektedir. Sonradan anlaşıldığına göre bu geziler, Dîvân-ı Lügâti’t-Türk kitabına bir tür ön hazırlık gibi olmuştur.
Kaşgarlı Mahmud 1057’de Kaşgar’dan ayrılarak Bağdat‘a yerleşti. Kitabında belirttiğine göre, ailesi Kaşgar’dan Irak’a göç edenlerdendir. Melikşah‘ın (1072-1092) eşi Terken Hatun’un maiyetinde pekçok Kaşgarlı, bu dönemde Irak’a gelmişti. Mahmud’un ailesinin de bunlarla birlikte gelmiş oldukları düşünülebilir. O sıralarda Irak, İslâm Dünyası’nın en önemli kültür merkezlerinden biriydi. Bu nedenle bilimle uğraşanların buraya gelmek istemeleri doğaldı. Ayrıca Bağdat bu dönemde Türk nüfuzu altına girmişti.
Dîvân-ı Lügâti’t-Türk
Kaşgarlı Mahmud “Dîvân-ı Lügâti’t-Türk“ isimli ünlü eserini 1072 yılında Bağdat’ta yazmaya başladı. 12 Şubat 1074 tarihinde tamamladı. Eserin tamamlanmasından sonraki iki yıl içerisinde dört defa baştan sona gözden geçirerek 1076’da son şeklini verdi. Kitabı 1077 yılında, Abbasi Halifesi Muktedî-Biemrillah’ın oğlu Ebü’l-Kasım Abdullah’a armağan etmiştir. Kitabın asıl nüshası bu gün Ayasofya Müzesi’nde muhafaza edilmektedir.
“Türk Dillerinin Divanı” anlamına gelen “Kitâbü Dîvân-ı Lügâti’t-Türk” yalnız bir sözlük değil; İslâm öncesi Türk edebiyatını, tarihini, coğrafyasını, folklorunu, Yazı: Mehmet Ali Emirhanoğlu mitolojisini de belli ölçülerde aydınlatan ansiklopedik bir eserdir. 11. yüzyıl hemen bütün İslâm ülkelerinde Türklerin egemen olduğu bir dönemdir. Karahanlılar devletinin ve Selçukluların askerlik ve medeniyet bakımından en parlak zamanı bu döneme rastlar. O tarihlerde Türklerin egemenliğindeki uluslar Türk dilini öğrenmek ihtiyacı duyuyorlardı. Dîvân-ı Lügati’t-Türk yabancılara Türkçeyi öğretmek amacıyla 1073-1077 tarihleri arasında Bağdat‘ta yazılmış bir sözlüktür. Dîvân-ı Lügâti’t-Türk’teki sözcüklerin anlamları Arapça olarak yazılmıştır. Türkçe 7500 sözcüğün Arapça karşılığı verilirken, sav denilen atasözleri, sagu denilen ağıtlar, koşuk denilen şiirler, ve destan parçaları alınmıştır. Sözcüklerle ilgili bol bol seci, mesel, hikmet, şiir, efsane; tarih, coğrafya; halk edebiyatı folklor bilgi ve örnekleri verilmiş; dilbilgisi kuralları ortaya konulmuştur.
Kaşgarlı Mahmud, 1080 yılında Kaşgar’a döndü. O artık, ülkesinin önde gelen bir ilim adamı idi. Adına izafeten, Mahmudiye Medresesi denilen binada dersler vermeye başladı. Binlerce öğrenci yetiştirdi. 1105 yılında, 97 yaşında iken hayata veda etti. Aziz naaşı; ders verdiği Mahmudiye Medresesi mezarlığında toprağa verildi. Burası, Kaşgar şehrine 30 kilometre uzaklıkta, etrafı kavak, çınar ve söğüt ağaçlarıyla çevrili bir tepedir. Türbede, Kaşgarlı Mahmud’un sandukasının bulunduğu bir oda, Kur’an-ı Kerim okumak için bir salon ve müze bölümü bulunuyor.
Bugün Türk dilinin metinlerle ulaşılamayan bazı karanlık noktalarının aydınlatılmasında veya karşılaştırmalı dil çalışmalarında Dîvân-ı Lügati’t-Türk’teki kayıtlara dayanılmakta ve ondan büyük ölçüde yararlanılmaktadır. Mahmud, eserinde yalnız Oğuz Türkleri ve Oğuz ili hakkında değil, aynı zamanda Oğuz Türkçesi hakkında da oldukça geniş bilgiler vermiştir. Bilindiği gibi Oğuzcanın bir yazı dili olarak varlığını ortaya koyması oldukça geçtir. Ancak Selçukluların devamı niteliğindeki Anadolu Beylikleri döneminde Oğuz Türkçesi çok yönlü yüzlerce telif ve tercüme eserlerle olgunluğa erişmiş bir yazı dili durumuna gelmiştir. Eski Anadolu Türkçesi veya Eski Türkiye Türkçesi diye adlandırdığımız bu dönem XIII-XV. yüzyıllar arasını kaplar.
Kaşgarlı Mahmud’un da belirttiği gibi, yerleşik yaşayışa geçmiş olan Oğuzların yüksek kültürlü bir şehir hayatı vardı. Ama hemen şunu da belirtmek gerekir ki, Sirderya’nın iki yakasında şehirli Oğuzlar ile birlikte göçebe Oğuzlar da yaşamaktadır. Hatta Kaşgarlı, göçebe Oğuzların yerleşik yaşayıştaki Oğuzları alaya alarak onlara yatuk (: tembel) dediklerini, bunların şehirlerden dışarı çıkmadıklarını ve savaş yapmadıklarını kaydetmiştir. Öte yandan XI.-XIII. yüzyıllar arası, Oğuzların Aral gölü kuzeyindeki steplerden güneye Harezm ve Sirderya bölgelerine sürekli olarak göç ettikleri bir dönemdir. Bu Oğuzlardan bir kısmı gruplar hâlinde Harezm yolu ile Horasan üzerinden Yakın Doğu’ya uzanarak oralardaki Selçuklu gibi büyük devletlerin kuruluşunu hazırlamışlardır. Kaşgarlı Mahmud’un, eserinde Oğuzlara ve Oğuzcaya bu denli geniş ve ağırlıklı bir yer vermiş olmasının sebebi de, onların bu dönem Türk dünyasındaki yayılma durumları ile orantılıdır.
Dîvân-ı Lügati’t-Türk nasıl bulunmuştur?
Büyük dil bilgini Kaşgarlı Mahmud’un Dîvân-ı Lügâti’t-Türk isimli muazzam eseri, 1910’a kadar adı bilinen, fakat kendisi meçhul bir eserdi. Diğer bir deyişle, o zamana değin, eserin sadece adı vardı, fakat kendisi ortada yoktu. Eser, bugün bütün dünyada biliniyor, hakkında makale, kitap yazılıyor ve üzerinde tartışmalar yapılıyorsa, bunu büyük kitap aşığı, ilim ve kültür sevdalısı Ali Emiri Efendi’ye borçluyuz. Ali Emiri Efendi, Kaşgarlı Mahmud tarafından 1072- 1074 yıllarında Bağdat’ta Abbasi Halifesine sunulmak üzere yazılan bu muhteşem eseri, sahafl arda Dîvân-ı Lugati’t-Türk olduğu bilinmeden satılırken fark etmiş ve derhal kendisi satın alarak Türk kültür hayatına kazandırmıştır. Bu sebeple, Ali Emiri Efendi’nin isminin, eserin yazarı Kaşgarlı Mahmud ile birlikte her zaman anılmayı hak ettiğine şüphe yoktur. Aslında, Ali Emiri’nin kitabı buluşu ve daha sonra yayınlatışı romanlara konu olacak güzelliktedir.
Ali Emiri Efendi sahaf Burhan’dan bu eseri 33 liraya satın aldı. Ancak, Ne sahafın ve ne de eseri satanın onun Dîvân-ı Lügati’t-Türk olduğundan haberleri yoktu. Eğer bunun farkına varmış olsalardı, çok daha büyük meblağlara satacakları kesindi. Daha kötüsü, bu eser kitap avcılarının eline geçmiş olsaydı, anında yurt dışına kaçırıp karşılığında bir servet elde edilmesi mümkündü. Ali Emiri Efendi böyle bir esere malik olduğu için tarif edilemez bir mutluluk içindeydi. Çünkü bu kitap Osmanlı ulemasının asırlardır peşinde koştuğu “Dîvân-ı Lügati’t-Türk”ün ta kendisiydi. Bir başka nüshası da dünyada yoktu!
Dîvân-ı Lügâti’t-Türk için en veciz değerlendirmelerden birini yine Ali Emiri Efendi yapmıştır: “Türk dilinde şimdiye kadar bunun gibi bir kitap yazılmamıştır. Bundan sonra da yazılamaz. Bu kitaba hakiki kıymeti verilmek lazım gelse, cihanın hazineleri kâfi gelmez.” demiştir. Besim Atalay’ın yaptığı ilk tercümeden sonra son yıllarda Seçki Erdi ve Serap Tuğba Yurtseverin hazırladıkları yeni çeviri, Kabalcı yayınları arasından 2005 yılında yayınlanmıştır. Bu çalışma Dîvân-ı Lügâti’t-Türk’ün yeni Türkçe ile okuyucuya ulaşması bakımından önemli olduğu gibi, özel bir yayınevi tarafından yayınlanmasıyla da dikkate değerdir.