Sınırların karmaşası
Balkan coğrafyasının kırılganlığı içinde çoğumuz, Kosova ile Makedonya’yı, Arnavutluk’la Karadağ sınırlarını birbirine karıştırırız. Hangi şehir hangi ülkenindir bilmek bir uzmanlık ister. Bizim için birçoğu Balkanlar sınırları içinde ‘Evlad-ı Fatihan’ topraklarıdır. Hele gezginseniz ülkeler arasındaki kırmızı çizgiler zaten bir anlam ifade etmez.
Üsküp doğumlu büyük şairimiz Yahya Kemal, ‘Tarihi olmayan bir şehrin canı da yok’ diyor. Tarihi olan, yani kalbi çok zamandır atan bir coğrafyaya kısa bir yolculuk yapacağız. Eğer bize kışın katılacaksanız kalın giyinin. Yolculuğu yazın yapalım derseniz, yedek tişörtleriniz ve güneş gözlüğünüz yanınızda bulunsun. Buyurun Atatürk Havalimanı’na. Yaklaşık bir buçuk saatlik bir uçuşla Balkanların kalbine inebiliriz. Yaklaşık 690 km’lik bir yol. Yani İstanbul’a Konya’dan, Trabzon’dan, Diyarbakır’dan daha yakın bir coğrafya…
Kalbimizin gömülü olduğu topraklar /Kosova
Kosova’da tarih bizim için Murat Hüdâvendigâr’ın komutanlığındaki Kosova Muharebesi ile başlar. Haziran 1389’da yapılan muharebe Osmanlı’nın Balkanlarda 500 yıldan fazla kalmasının ilk adımı olacaktır. Savaş sonunda bir Sırp asker I. Murat’a yaklaşır ve onu ani bir hamleyle hançerleyerek şehit eder. Ölümünden sonra Hüdâvendigâr lakabının verildiği sultanın iç organları Priştine-Vıçıtırn yolunun sağ tarafında, Priştine’den 6 km. uzaklıkta yer alan türbeye gömülür ve geriye kalan naaşı Bursa’ya götürülerek Muradiye Külliyesine defnedilir. Evet, ‘toprağın vatan olması için bağrına bir Sultan Kalbi gömülmelidir.’
Sultan Murad’ın kabrinin yer aldığı yer Meşhed olarak anılır. Meşhed’in türbedarlığı beş yüz senedir Buhara asıllı bir aile tarafından yürütülmekte. Ülkede yaşanan Sırp – Arnavut gerilimi esnasında, Sırp askerleri tarafından dipçikle saldırıya uğrayan türbedarın şehit olmasının ardından türbenin hizmetini Boşnak asıllı eşi Saniye Hanım yürütüyor. Türbenin bahçesindeki dut ağacı Melek Ahmet Paşa ile Evliya Çelebi’nin Meşhed’i ziyaret ettiği günlerden yadigâr. Türbeyi ziyaret eden Türk ziyaretçiler, şehit kanının döküldüğü topraklardan birer hatıra almayı ihmâl etmiyor.
Erzurum, Diyarbakır, Mardin gibi Malazgirt’ten bu yana Türk kimliği ile tanışmış bir çok şehirden çok daha önce Osmanlı topraklarına katılan Kosova, ülke kültür hafızamızda derinlikli bir yere sahip.
Bir şehiri okumak / Prizren
İlk dünya haritalarında ismi yer alacak kadar kadim bir geçmişi olan Prizren bizim için 1389 tarihinde Kosova Meydan Savaşı’ndan sonra Osmanlı’nın önemli şehirlerden biri olmuştur. ‘(Günümüzde) Osmanlı’yı en çok yaşatan şehirlerden.’ diyor İlber Ortaylı Prizren için. Karadeniz şehirlerini andıran yeşilliği ve bu yeşillik içinde dikkat çeken beyaz minarelerin bolluğu ile Anadolu’da dolaşıyormuş duygusu ile karşılıyor şehir sizi. Kenti ikiye bölen Bistrica Irmağı’nın kıyısına serpilmiş camileri, taş köprüsü, hamamı, tekkeleri ve çarşısı ile Osmanlı döneminde donmuş kalmış bir fotoğrafa bakar gibi oluyorsunuz.
Bir açık hava müzesi gibi zengin birikime sahip şehirde bazısı aktif bir kısmı kalıntı şeklinde 650’den fazla tarihi yapı bulunuyor. Kentin ortasında yer alan Sinan Paşa Camii bu yapılardan en görkemlisi. Kartpostallara, pullara yansıyan önde köprü arkada cami şeklindeki klasik Prizren görüntüsünde yer alan mabet, SinanPaşa Camiidir. Tek kubbe sistemi ile geleneksel Osmanlı mimarisinin tipik bir örneğini temsil eder. En güzel taraflarından biri de İzmir Tire’den, Kalkandelen Alaca Camii ve Tiran İsa Bey Camii’ne kadar birçok şehrimizde gördüğümüz Resimli Cami geleneğinin en güzel örneklerinden bir olmasıdır.
Şehrin kalbi, isminin Sinan Paşa Camii’nin yanında yer alan küçük bir şadırvandan alan Şadırvan Meydanı’nda atar. Adeta her Prizrenli günde en az bir defa bu meydandan geçmekle mükelleftir. Meydanın etrafı eşsiz lezzeti ile meşhur Prizren köftecileri ile doludur.
Prizren Osmanlı tasavvuf geleneğinin devam ettiği şehirlerden. Şehirde çok sayıda bulunan tekkeler büyük bir çeşitlilik gösteriyor: HalvetÎ, Rıfâî, Melâmî, Sâdiyye’nin Sinâniyye kolu bu tekkelerin ilk akla gelenleri. Melâmî Tekkesi mensuplarından Aluş Nur, Raif Vrmiça ve arkadaşlarının kurduğu Balkan Türk Müziği Topluluğu, dini ve dini olmayan Rumeli Türk müzik geleneğini başarıyla devam ettiriyor.
Karadeniz şehirlerini andıran yeşilliği ve bu yeşillik içinde dikkat çeken beyaz minarelerin bolluğu ile Anadolu’da dolaşıyormuş duygusu ile karşılıyor şehir sizi.
Yugoslavya döneminde kapılarına kilit vurulan camiler bugün kalabalık cemaatleri ile dolup taşıyor. Tıpkı Osmanlı dönemindeki gibi; Müslüman, Hıristiyan ve farklı din, dil ve etnik kökenden insanların bir arada yaşadığı bir şehir olma özelliğini hala muhafaza ediyor. Arnavutlar, Türkler, Boşnaklar, Sırplar ve Rumlar şehirde yaşayan milletlerden bazıları.
Kosova’daki nüfusun çoğunluğu Arnavutlardan oluşuyor. Ancak Prizren’de önemli bir Evlâd-ı Fâtihân nüfusu da var. Kosova Cumhuriyeti’nin belediyelerinden birini oluşturan Prizren yakınlarındaki Mamuşa’nın nüfusunun tamamı Türkler’den oluşuyor.
Taş köprüden geçip sokaklara daldığınızda tepesinde bir Bizans kalesi olan dağa doğru yükselmeye başlıyorsunuz. Evler, dükkânlar, kaldırım taşlı sokaklar, kişisel geçmişinizden izler taşır gibi. Semt isimleri dahi doğduğunuz şehirlerdeki isimleri andırıyor: Muhacir, Terzi, Atık, Körağa, Hoca, Yeni, Tuzsuz… Şehir kütüphanesi okuyamadığımız Eski(mez) Türkçe ile yazılmış kitaplarla dolu. Ayrıca kütüphane, bir çok yazma eserle birlikte Prizrenli şairlerden Sûzî, Şemî ve Acizî’nin değerli divanlarının kopyalarına da sahip. bir şehri kitaplar gibi okuyabileceğiniz gibi, şehrin, ülkenin, insan olmanın birikimlerini de bu kütüphanelerde okuyabilirsiniz.
Kosova genelinde şehirlerde, bilhassa Prizren’de günlük hayatta sokakta farklı etnik kimlikte insanların ortak kullandığı dil Türkçe. Bir Makedon ile bir Arnavut, bir Sırp ile bir Türk sokakta Türkçe konuşarak anlaşabiliyor.
Bozuk mevsim / Priştine
Golyak Dağları’nın siluetine yaslanmış mütevazı, hayat dolu bir şehir olan Priştine, 17 Şubat 2008 tarihinde bağımsızlığına kavuşan Kosova’nın, bir üniversite ve havaalanına da sahip başkenti. Kosova’nın diğer şehirlerine oranla daha modern bir şehir. Kırsaldan göç alan, genç bir nüfusa sahip.
Mevsim kararsızlıklarından dolayı Arnavutçada ‘bozuk mevsim’ anlamına gelen Priştine kelimesi şehrin ismi olmuş.
Yugoslavya döneminde kapılarına kilit vurulan camiler bugün kalabalık cemaatleri ile dolup taşıyor. Tıpkı Osmanlı dönemindeki gibi; Müslüman, Hıristiyan ve farklı din, dil ve etnik kökenden insanların bir arada yaşadığı bir şehir olma özelliğini hala muhafaza ediyor. Arnavutlar, Türkler, Boşnaklar, Sırplar ve Rumlar şehirde yaşayan milletlerden bazıları.
Şehir meydanı yabancısı olduğumuz bir alan değil. Meydanın çevresinde Murat Camii, Yaşar Paşa Camii, şu anda Kosova Müzesi olarak kullanılan Eski Yönetim Binası ve Fatih Camii yer alıyor. Yıldırım Bayezid tarafından 1389’da inşaatına başlanan, Fatih Sultan Mehmet döneminde tamamlanan Sultan Murat (Küçük Fatih/Çarşı) Camii, 12 köşeli bir kasnağa ve merkezi bir kubbeye sahip. Mihrap, minber ve mahfili orijinal olan caminin minaresi ve son cemaat yeri yeniden inşa edilmiş. Kosova Müzesi yanındaki Yaşar Paşa Camii 1835 yılına tarihleniyor. Priştine camilerinin en görkemlisi, 1462 tarihli Fatih Sultan Mehmet Camii ise, yine bir Osmanlı eseri olan saat kulesinin yanına konumlandırılmış. Yapı, kündekâri kapısı ve ahşap kepenkleri ile oldukça ilgi çekici. Kosova Ulusal Müzesi taş devri arkeolojik eserlerini de içeriyor. Halk kütüphanesi binası da ilginç mimari yapısı ile dikkat çeken mekanlardan biri. Görülmeye değer.
İnsan ırmağından bir cadde
Priştine’de, Prizren’deki gibi şehri ortadan bölen ırmak yok ama İstanbul’daki İstiklal Caddesi gibi konumlanan Rahibe Teressa Caddesi aynı misyonu ifa ediyor. Rahibe Teressa annesi Prizrenli Nobel ödüllü hümanist bir hemşire. Kalküta’da St. Mary’s Lisesinde coğrafya ve temel Hıristiyanlık bilgisi dersleri vermiş. 1950 yılında Vatikan’ın izni ile Hayırsever Misyonerler Cemaatini kurması ve yaptığı hayır işlerinden dolayı Nobel’e layık görülmüş. Aslen Üsküp doğumlu bir Arnavut. Ancak doğduğu toprakları küçük yaşlarda terk ettikten sonra, ölümünen birkaç sene evvel ziyaret etmiş doğduğu toprakları. Arnavut ulusçuluğunu inşa eden Batı’nın İskender Beg ile beraber Arnavutlara takdim ettiği bir ulus kimlik figürü.
Başta Üsküp ve Priştine olmak üzere Kosova, Makedonya ve Arnavutlukta cadde ve sokak isimlerine ve ismi geçen sokaklarda da heykellerine ve onun adın yapılmış binalara rastlamanız mümkün.
Şehirlerin kardeşliği ve kardeşlik
Kardeşiniz kimse ona benzersiniz. Bunu, bu şehrin kardeş şehirler listesine baktığımızda da anlıyoruz.Ülkemizden üç şehirle kardeş olan Priştine’nin kardeş şehir listesi şöyle: Türkiye’den Ankara, Bursa, Bolu, Arnavutluk’tan Dıraç, Tiran, Pakitstan’dan Karaçi.
Milli şairlerimiz Kosovalı
Aşık Çelebi Meşâirü’ş-Şuarâ isimli eserinde şöyle diyor: ‘Rivayet ederler ki, Prizren’de oğlan doğsa adından akdem mahlas korlar. Vardaryenicesi’de doğan oğlan baba diyecek vakit Fârisî söyler. Priştine’de oğlan doğsa, ‘diviti belinde doğar’ derler. Binaen alâzâlik, Pirizren şair menbaı, Yenice Farisî ocağı, Priştine katip yatağıdır.
Bir de Kosova’nın hem Türkçe hem de en güzel isimli şehirlerinden İpek var. İpek ismi gibi bir şehir. Milli şairimiz Mehmet Akif’in baba memleketidir aynı zamanda. Buharalı Emine Şerif Hanım ve Kosova’nın İpek şehrinde doğup İstanbul Fatih Medreselerinde Hoca olmuş Mehmet Tahir Efendi’nin İstanbul Fatih doğumlu oğludur Milli Şairimiz. Ülke hafızamız adına ne kadar değerli olduğu ortada olan Milli Şairimizin Kosovalı ve ilginçtir Arnavut olması, Osmanlı birikiminin büyük bir özetidir aslında. İlk Türkçe sözlük olan Kamus-ı Türkî’nin yazarı ve bir çoğumuzun stad isminden tanıdığımız Ali Sami Yen’in babası Şemseddin Sami’nin Arnavutluğu, Türkçülüğün Esasları’nı yazan Ziya Gökalp’in Diyarbakır doğumlu bir Kürt olduğu hesaba katılırsa, bu coğrafyalarda millet ve milliyet kavramlarının farklı bir anlam taşıdığı da ortaya çıkacaktır.