Somali’yi ve başkenti Mogadişu’yu betimlemek için büyük bir yazar ya da iyi bir gözlemci olmaya gerek yok. İhtiyacınız olan kelimeler çok sınırlı. Coğrafi bölgenin mutat hali kuraklık, kuraklıkla beraber gelen fakirlik ve açlık, yaklaşık yüz yıldır süren iç savaşlar ve her geçen gün insanların daha da alıştığı ve bu yüzden bir korku vesilesi olmaktan çıkan ölümler… Eğer, insanların, yaşamın zorluklarından şikâyet edeceği bir yer varsa sanırız Mogadişu buna en çok hakkı olan şehirdir.
Bu sayıda Mogadişu’yu ve dolayısıyla Somali’yi ele alıyoruz. Ancak bu toprakların ne doğal güzellikleri yönünden ne de tarihi geçmişi bakımından hiçbir çekiciliğinden söz edemiyoruz. Gürül gürül çağlayan şelalelerin, göz kamaştırıcı sokakların ve güler yüzlü mutlu insanların fotoğrafları da yok elimizde. Burası yoksunluğun memleketi. Her şeyin en azı burada. İki şey hariç elbette: ölüm ve tehlike. Nüfusunun yarısı 13 yaşın altında olan sekiz milyon insan, dünyadan kendilerine uzatılacak bir yardım eli bekliyor. İlginç olan, bu bekleyişin yaklaşık bir asırdır sürmesi. Hiç bitmeyen bu bekleyişin sebebi –kimsenin inkâr etmeye yanaşamadığı üzere – aslında bütün insanlık ve tek tek her birimizin tutumu ve düşüncesi. Bu yüzden Mogadişu’ya yolculuk gerçekte kendi vicdanımıza yapacağımız bir yolculuğa dönüşüyor.
Somali, Doğu Afrika’da Afrika Boynuzu denilen yerde bulunur. Kuzeybatıda Cibuti, güneybatıda Kenya, kuzeyde Aden körfezi ve Yemen, doğuda Hint Okyanusu, batıda Etiyopya ile çevrilidir. Kıtadaki en uzun sahil şeridine sahiptir ve arazisi temel olarak platolar, düzlükler ve yaylalardan oluşmaktadır. Kurak iklim yılın hiçbir günü buradan ayrılmaz. Somali’nin en büyük şehri ve başkenti olan Mogadişu’nun, X. yüzyılda, yerel nüfusa Arap ve Fars tüccarların da eklenmesiyle kurulduğu tahmin ediliyor. Benadir kıyısında kurulu olan şehir, Hint Okyanusu’nda önemli bir liman kenti olarak yüzyıllardır önemini korumuş görünüyor. On ikinci ve on üçüncü yüzyıllarda yaşamış iki büyük İslâm tarihçisi ve gezgini Yakut el-Hamevî ve İbn Battuta’dan bize aktarılanlara bakılırsa, Somali toprakları ve Mogadişu, devrin refah seviyesi en yüksek bölgelerinden biriydi. XIV. yüzyıl sonlarından itibaren Somali, Osmanlı Devleti’ne bağlı kaldı. Coğrafi keşiflerin ve denizciliğin muazzam bir gelişme gösterdiği ilerleyen yüzyıllarda özellikle Portekizliler Somali’yi doğal güzelliklerinden ve jeopolitik öneminden yararlanmak için işgal etmeye çalışıyor, ancak başarılı olamıyor. Fakat işgallerin hiç hız kesmediğini görüyoruz. 1890’lı yıllardaki sömürge döneminde Somali artık İtalyanların kontrolü altına giriyor. İşte Mogadişu’nun asıl hikâyesi burada başlıyor. Müslüman lider Mevla Muhammed bin Abdullah 1901’de başlattığı hareketle İngilizlerin işgal ettiği kuzey bölgesini (İngiliz Somalisi) geri alsa da burası tekrar İngilizlerin kontrolüne geçmişti.
Gelişmiş Batılı devletlerin asırlardır petrol kaynaklarını ve balıkçılığını sömürdüğü bu topraklar, bugün de dünyanın en büyük imtihan yeri olmaya devam ediyor.
Bütün dünya sanki bir film seyreder gibi Mogadişu’daki insanların açlıktan ve iç savaşlardan ölmesini tedirginlikle izliyor, üzülüyor, belki de ağlıyor. Ama sadece bu kadar…
Güney Somali’de dönemin yöneticilerinden Ali b. Said, 1905’te şehri İtalyanlara sattı ve yeni kurulan İtalyan Somalisi ülkesinin başkenti Mogadişu olarak belirlendi. Bu dönemde Süveyş kanalının açılmasıyla diğer Batılı devletlerin de bu topraklara olan ilgisi artıyor. Bundan sonra binlerce İtalyan’ın Mogadişu’ya geldiğini görüyoruz. Burada kurdukları Villaggio Duca şirketi başkent etrafındaki bazı tarım alanlarını geliştirmeye çalıştı. Yine bu dönemde 100 km’yi aşan demiryolu hattının döşendiği ve Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa ile Mogadişu arasında asfalt yol inşa edildiği görülüyor.
1950’lere gelindiğinde Somali ve Mogadişu’nun neredeyse bütün doğal kaynakları yabancıların eline geçmiş, ülkenin belki de en önemli geçim kaynağı olan balıkçılık bitmiş, yönetim ve organizasyonu sağlayacak kurum ve kuruluşlar tahrif edilmiş ve ülkede silah satışı aşırı derecede yaygınlaşmıştı. Sömürgeci Batı ülkelerinin hazırladığı senaryo işliyordu. Artık bir iç savaş için her şey tamamdı.
İngiliz Somalisi ve İtalyan Somalisi birleşerek, Somali Cumhuriyeti 1960 yılında bağımsızlığını ilan etmiş ancak ülkede birlik ve düzen sağlanamamıştı. Farklı din ve dünya görüşlerine sahip gruplar arasında silahlı çatışmalar baş göstermeye başladı. Bu çatışmalar 1990’larda zirveye ulaştı. Ülkedeki güvensizlik ve tehlike ortamı nedeniyle milyonlarca insan, kuraklık ve açlık tehdidine rağmen göç etmeye başladılar. 1991’de iç savaş giderek yaygınlaşmış ve devlet ülkenin büyük bir kesiminde kontrolünü kaybetmişti. Bu sırada uluslararası olarak tanınan Federal Geçiş Hükümeti ülke topraklarının sadece küçük bir bölümüne hâkimdi.İngiliz Somalisi ve İtalyan Somalisi birleşerek, Somali Cumhuriyeti 1960 yılında bağımsızlığını ilan etmiş ancak ülkede birlik ve düzen sağlanamamıştı. Farklı din ve dünya görüşlerine sahip gruplar arasında silahlı çatışmalar baş göstermeye başladı. Bu çatışmalar 1990’larda zirveye ulaştı. Ülkedeki güvensizlik ve tehlike ortamı nedeniyle milyonlarca insan, kuraklık ve açlık tehdidine rağmen göç etmeye başladılar. 1991’de iç savaş giderek yaygınlaşmış ve devlet ülkenin büyük bir kesiminde kontrolünü kaybetmişti. Bu sırada uluslararası olarak tanınan Federal Geçiş Hükümeti ülke topraklarının sadece küçük bir bölümüne hâkimdi.
1992’de Amerika Birleşik Devletleri, Birleşmiş Milletler gücünü de arkasına alarak ‘Umut Operasyonu’ adını verdiği müdahaleyle Somali’ye 30 bin asker gönderdi. Görünürde amaç ölümleri ve açlık tehlikesini ortadan kaldırmak, iç düzeni sağlamak ve güvenilir bir yönetim oluşturmaktı. ABD askerleri ülkenin gerçek sahipleri olan Somalili gruplara karşı son derece acımasız bir savaş yürüttü. Kargaşa giderek içinden çıkılmaz bir hal almaya başlamıştı. Aynı zamanda ülke toprakları binlerce misyonerin faaliyetlerine şahitlik ediyordu. Yardım dağıtımı ile birlikte Hıristiyanlık propagandası yaygınlaşmış ve Somalili çocuklardan seçilenler Avrupa’daki kilise teşkilatlarına gönderilmeye başlanmıştı. Kısa bir süre sonra ABD’nin Doğu Afrika’da nüfuzunu genişletmeye ve Somali’nin jeopolitik öneminden yararlanmaya çalıştığı anlaşılınca halk isyan etti. Yabancı kuvvetlerin ülkeden çekilmesi için mücadele vermeye başladılar. İşler ABD için daha da zorlaşmaya başlamıştı. En sonunda 1993’teki Mogadişu Savaşı’nda ünlü ABD savaş helikopteri Black Hawk (Kara Şahin), Somalililerce düşürüldü. 20’ye yakın ABD askeri öldü. Ardından gelen kayıpların hesabını Amerikan halkına vermekte zorlanan Başkan Clinton, Somali’den çekildiklerini açıkladı. Bu durum, geçtiğimiz yıllarda Black Hawk Down (Kara Şahin Düştü) filmine de konu oldu.
Bu savaşın ardından günümüze kadar Somali’de istikrarsızlık ve iç savaş hiç bitmedi. Her sene binlerce sivil kayıp yaşandı. Buna en son geçtiğimiz aylarda başlayan ve Afrika’da son elli yılın en büyük kuraklığı olarak belirlenen felaket eklendi. Milyonlarca Somalili bir lokma yiyecek bulabilmek ve çocuklarının ölmesini önleyecek ya da yavaşlatacak bir nebze ilaç için güvenliğin sağlanamadığı yollardan göç etmeye ve Mogadişu’ya akın etmeye başladılar. Şartlar öylesine ağırdır ki göç eden yirmi kişilik bir gruptan ancak yarısı sağ olarak başkente ya da sınır bölgelerindeki kamplara varabiliyordu. Somali, çoğu henüz el değmemiş halde uranyum, demir, kalay, bakır, boksit ve doğal gaz yataklarına sahip. Arap yarımadasına yakınlığı nedeniyle petrol açısından da zengin olduğu varsayılıyor. Kuzeydeki Puntland eyaletinde yaklaşık 5-10 milyar varillik petrol rezervi saptanmış. Buna rağmen en ufak bir gelişmişlik belirtisi yok. Mogadişu’da küçük ve yetersiz bir havaalanı bulunuyor. 1000’i aşkın ilkokul, 85 ortaöğretim, 25 mesleki ortaöğretim kurumu ve bir tane de üniversitesi var. 500’e yakın doktor bulunan ülkede ortalama 13.000 kişiye bir doktor düşüyor. Ortalama ömür 47 yıl. Kişi başı milli gelir ise dünyanın en düşük seviyesinde: 500 $. Eldeki resmi rakamlara göre son üç ayda 40.000 çocuk sadece açlıktan hayatını kaybetti. Bu tehlikeyle karşı karşıya olan yarım milyon çocuk daha var. Kentin sokakları son derece sağlıksız. Şehir içinde asfalt yol bulunmuyor. Üç kattan yüksek bina sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Her yerde, yaşam koşulları yetersiz çadır ve barınaklar var. Halkın temel ihtiyaçlarını temin edebileceği alışveriş yerlerinden söz etmek mümkün değil. Burada yaşamak için hayatınızı tehlikeye atıp, bir lokma yiyecek, az bir ilaç ya da barınmanıza yardımcı olacak bir ürün elde edebiliyorsunuz. Bunların hepsi tamamen kişisel cesaretinize ve ölüme karşı kayıtsızlığınıza bağlı.
Neyse ki yoğun baskılara ve güvenlik güçlerinin müdahalelerine dayanamayan pek çok isyancı grup 2011 yılının ortalarında Mogadişu’dan çekilmeye başlayınca uluslararası yardımlar da Somali’ye gitmeye başladı. Bu durum göçleri daha da artırdı. Ancak birçok kişi hırsızlık, tecavüz ve şiddet olaylarına maruz kalmaktan kurtulamıyor. Yardımlar ulaşıyor fakat organizasyon ve denetim azlığından verimli sonuçlar elde edilemiyor.
Mogadişu’da küçük ve yetersiz bir havaalanı bulunuyor. 1000’i aşkın ilkokul, 85 ortaöğretim, 25 mesleki ortaöğretim kurumu ve bir tane de üniversitesi var. 500’e yakın doktor bulunan ülkede ortalama 13.000 kişiye bir doktor düşüyor. Ortalama ömür 47 yıl. Kişi başı milli gelir ise dünyanın en düşük seviyesinde: 500 $.
Başbakan Erdoğan’ın geçtiğimiz aylarda yaptığı ziyaret, Somali’ye yabancı bir devlet adamı tarafından yapılan ilk ziyaret olma özelliği taşıyordu. Bu sayede bütün dünyanın dikkatini bir kez daha Somali’ye yöneltmesi hedeflenmişti. Bu bağlamda Türkiye’den giden yardımlar dikkat çekici bir seviyeye ulaşmış bulunuyor. Resmi rakamlara göre Türkiye’den Somali’ye giden yardım miktarı özel kuruluşların da katkısı dâhil olmak üzere 1 milyar dolara yaklaşmış durumda. Mogadişu’da 300 bini aşkın kişinin yaşadığı Hodan Kampı’nda Sağlık Bakanlığı tarafından kurulan Çadırlık Sahra Hastanesi’nde günde yaklaşık 500 kişiye hizmet veriliyor. Modern dijital röntgen cihazından, son teknoloji laboratuarlara kadar tam donanımlı sahra hastanesinde Sağlık Bakanlığı Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi gönüllülerinden oluşan, aralarında çocuk, dâhiliye, iltihap ve kadın doğum uzmanı ile genel cerrah, pratisyen doktor, hemşire ve teknisyenler bulunan 21 kişi görev yapıyor. Hastaların büyük bölümünün çocuklardan oluştuğunu ifade eden doktorlar daha fazla sağlık görevlisine ihtiyaç olduğunu belirtiyorlar. Bu yüzden Türkiye’nin, gelecek günlerde tam teşekküllü bir hastane kurması gündemde.
Gıda yardımı kısmen yerel örgütler, kısmense İslami yardım örgütlerince yapılıyor. İslami kuruluşlar Batılı örgütlerden daha rahat halka erişebiliyor. Ancak Mogadişu’da çözülmesi gereken öncelikli sorun, yardımların ülkenin her yerine eşit şekilde ulaşmasını sağlamak ve güvenli yardım koridorlarının açılmasını temin etmek olarak ön plana çıkıyor. Mogadişu insanı, bunu sağlayabilecek her türlü yardıma muhtaç.