Dışarıdan bir uzay üssünü ya da bir zaman kapsülünü andıran dev bina aslında otomobilin de tarihçesini, geçtiği aşamaları ve alacağı mesafeyi dünyanın dört bir tarafından gelen ziyaretçilere aktaran Mercedes-Benz Müzesi’nden başkası değil.
Almanya, İngiltere ile birlikte sanayi devrimini temsil eden, ağır sanayi ve teknolojin melez çocuğu. II. Dünya savaşından sonra adeta yeniden küllerinden doğan bu ülkeyi dünyada ön plana çıkaran ve yumuşak gücünü oluşturan iki unsur var. Birincisi futbol, ikincisi otomobiller. Bu ikili sayesindedir ki, Almanya, II. Dünya Savaşında dünyaya yaşattığı acıları unutturmuş ve yeniden sempati kazanmıştır. Alman panzerleri bu sefer Blitzkrieg ile değil, Bayern Münih, Werder Bremen, Borussia Dortmund, Franz Backenbauer, Klinsmann, Mattheus gibi marka isimlerle milyarlarca futbolseveri peşinden koştururken, Mercedes, BMW, Volkswagen, Audi, Porsche gibi otomobil markaları ile de ayaklarını yerden kesiyordu. Özellikle Mercedes oluşturduğu marka imgesiyle, gücün, şöhretin, refahın ve zevk sahibi olmanın simgesi oldu. 2012 yılında 125. yılını kutlayan bu köklü firma, bu birikimini artık bizlerle de paylaşıyor.
Almanya’nın ve dünyanın en köklü firması ve otomobil markası Mercedes, yukarıdaki imajını hak etmek için pek çok sebebe sahip ama biri var ki, onu görünce, Mercedes’in neden Mercedes olduğunu anlıyorsunuz. Dışarıdan bir uzay üssünü ya da bir zaman kapsülünü andıran dev bina aslında otomobilin de tarihçesini, geçtiği aşamaları ve alacağı mesafeyi dünyanın dört bir tarafından gelen ziyaretçilere aktaran Mercedes-Benz Müzesi’nden başkası değil. Sahip olduğu teknik özellikler ve mimari tarzı ile Almanya vizyonunun ve gelişmiş teknolojik alt yapısının dışavurumu olan bu yapı, içindekilerle de bir markanın yüzyılı aşan yolculuğundan paragraflar sunuyor.
19 Mayıs 2006 tarihinde, Almanya’nın Stuttgart şehrinde 4800 metrekarelik bir alan üstüne inşa edilen, 47,5 metre yüksekliğinde Mercedes-Benz Müzesi, sergilediği 160 farklı Mercedes modeli dışında birbirinden ilginç ayrıntılara sahip. Binanın iç dizaynı insan geninin şifrelerini oluşturan DNA’nın yapısı örnek alarak oluşturulmuş. Böylelikle marka kendi felsefesini yani sürekli olarak insanın hareket edebilirliğini kolaylaştıracak radikal yenilikler üretme vizyonunu müze ziyaretçilerine aktarmış oluyor. Bu teknoloji harikası 9 kademeli binayı aydınlatmak için 12 bin tane lamba kullanılmış. Binanın elektrik ve elektronik aksamı toplam uzunluğu 630 kilometreyi bulan kablo ağı ile sağlanmış durumda. Binanın ısıtılması ve soğutulması işlemleri ile atık amaçlı kullanılan boruların uzunluğu 100 kilometreyi buluyor. Müzeyi ziyaret ise bir otomobil sevdalısı için tabana kuvvet demeyi hak edecek ölçüde. Dünyanın en değerli otomobil koleksiyonunu görmek için en kısa 1,5 km en uzun ise 5 km’lik yürüyüşle sona erecek bir ziyareti göze almanız gerekiyor. Ama yukarıda da dikkat çektiğimiz gibi aslında en uzunu 5 km süren bu mesafede aslında 125 yıllık bir zaman dilimini geride bırakıyor, küresel bir markanın tarihine canlı şahitlik ediyorsunuz.
Yaklaşık 2 saatinizi alan müzeyi ziyaretinize ilk olarak zaman kapsülünün en üst tabakasından yani 1886’da Mercedes- Benz’in hikayesinin giriş paragrafından başlıyorsunuz. Burası adeta “Geleceğe Dönüş” yaşayacağınız nokta. Yolculuğunuz spiral olarak şekillenen ve tüm müze koleksiyonunu ziyaret ederek sizi çıkış kapısına kadar götüren bir rotayı takip ediyor. Tur burada iki bölüme ayrılıyor. Ziyaretçiler dilediği bölümden başlama imkanına sahip. Müze turunun ilk kısmında “Efsane” adlı bölümü ziyaret ederek markanın kronolojik olarak tarihçesine dokunuyorsunuz. İkinci grup “Koleksiyon-Arabaların Zenginliği” adlı bölümü oluşturuyor ve beş farklı “Koleksiyon Odası” ki burada, markanın portfolyosunu ve çeşitliliğini tematik olarak izleyebiliyorsunuz. Ziyaretçilerin diledikleri zaman bu iki tur arasında değişiklik yapabilme imkanına sahip olduğunu da unutmadan söyleyelim. İki turun bitiş noktasını “Gümüş Ok” olarak adlandırılmış ve Mercedes markasının katıldığı yarışmalarda elde ettiği dereceleri ve rekorların bulunduğu bölümü oluşturuyor. Bu bölümde, Mercedes markasının teknoloji alanındaki yatırımlarını ve attığı adımlar paylaşılırken, otomobil’in geleceği ile ilgili gündemde olan maddeleri de birinci elden öğrenmemiz sağlanıyor.
Efsane bölümdü
Mercedes-Benz müzesindeki bu bölüm Efsane Odalar ve Koleksiyon Odaları olarak ikiye ayrılıyor. Her efsane odası merkezinde bir tema ile oluşturulan belirli bir dönemden oluşuyor. Bu bölümlerde bir markanın nasıl ete kemiğe büründüğünü otomobilin ilk icadından itibaren gözlemleme imkanına sahipsiniz. Şimdi dilerseniz efsaneler bölümündeki 7 sergiyi tanıyalım.
EFSANELER BÖLÜMÜ SERGİLERİ
Öncüler – Otomobilin icadı 1886-1900
Mercedes – Bir Markanın Doğuşu, 1900-1914
Değişim zamanı – Dizel ve Süpercharger, 1914-1945
Savaş sonrası Mucizesi – Form ve Çeşitlilik, 1945-1960
Vizyonerler – Güvenlik ve Çevre, 1960-1982
Yeni Başlangıç – Emisyon Sıfır Mobiliteye Doğru
Gümüş Oklar – Yarışlar ve Rekorlar
Koleksiyon odaları: Tematik düzlem
Koleksiyon odaları zengin içeriği ve temalara göre ayrılmış bölümler için yapılmış geniş background çalışmalar ile gezmesi keyif verici ve aynı zamanda bilgilendirici bir ziyaret vaat ediyor. Burada otomobilin kullanım alanlarıyla ilgili birbirinden farklı temalar sizi karşılıyor. Toplu taşıma, taksi, mal taşıma ve dağıtımı vb. birçok alanda kullanılan Mercedes üretimi motorlu araçlarla ilgili bilgileri burada alabiliyorsunuz. Her bölümde bulunan “mini sinema” ise temaları görsel bir şekilde ziyaretçilere aktarmakla görevli. Müze’deki koleksiyon odaları şu şekilde sıralanıyor:
KOLEKSİYON GALERİLERİ
Seyyahlar Galerisi
Taşıma araçları Galerisi
Yardımcılar Galerisi
Ünlüler Galerisi
Kahramanlar Galerisi
Müzeden çıkmadan önce ise sizi duygusal bir veda bekliyor. Tüm otomobil sevdalılarının özellikle Mercedes hayranlarının ayrılmak istemeyeceği bu bölümde, çeşitli dönemlerde başarılar kazanmış Mercedes modelleri ile geçmişten bugüne tasarlanmış deneysel Mercedes modellerini görmeniz mümkün hale geliyor. Kısacası sizi Mercedes dünyasına alıp götüren ve adeta bir zaman yolculuğu yaptıran 2 saatlik gezide, bir otomobil markasının civatasından, dikiz aynasına, direksiyonundan, lastik jantına kadar nasıl evrim geçirdiğine tek tek şahit oluyorsunuz.
19 Ocak 1886’da Carl Benz ilk otomobil için patent hakkını kazandığında, 125 yıl sonra dev bir otomobil markasının doğuşuna imza attığını biliyor muydu, bunu asla bilemeyeceğiz ama bıraktığı eser bugün milyonlarca kişi tarafından zevkle kullanılıyor. Carl Benz’in ruhu belki de şimdi müzenin köşelerinde geziniyordur. Unutmadan söyleyelim, Mercedes- Benz müzesi bugüne kadar 4,4 milyon kişi tarafından ziyaret edilmiş durumda. Siz de bir otomobil meraklısıysanız, yolunuz Stuttgart’a düştüğünde mutlaka bu müzeye uğrayın. Sıfırdan bir markanın doğuşuna ve onla birlikte gelişen vizyonu yakından tanıma fırsatı edinin.