“Ülkemizin gurur kaynağı olan ve neredeyse çok kısa zaman dilimlerinde peş peşe ilan edilen ve uygulamaya alınan büyük ölçekli projeler, çok büyük dilimler halinde değil, parçalanarak hayata geçirilerek, ülkemizin bu yatırımları yapabilen güzide şirketlerinin sayısının artması sağlanmalıdır.”
Müstakil Sanayici İşadamları Derneği (MÜSİAD) “2013 Türkiye Ekonomisi Raporu” nu yayınladı. “Güven Ekonomisinde Büyümenin Finansmanı” başlıklı raporda finansman sorununa dikkat çekildi. MÜSİAD’ın raporunda mevcut duruma ilişkin tespitlerin ardında çözüm önerileri de yer aldı. Raporda Türkiye ekonomisinin büyümesinde özel sektörün payının artması için çeşitli önerilere yer verildi.
Bunların başında bankaların teminatın yanında projelere de kredi imkanı sağlanması gerekliliği yer alıyordu. MÜSİAD Genel Başkanı Nail Olpak bu konuyla ilgili şunları söyledi: “Mevcut bankacılık sisteminde; işletmeler, neredeyse krediye ihtiyacı olmadıklarını ispat ettikleri takdirde ve neredeyse, sadece teminata dayalı olarak finansmana erişebilmektedir. Bankacılık sisteminin, diğer ticari işletmeler gibi, piyasa ekonomisi içinde kar elde etmesi oldukça doğaldır. Diğer taraftan, 2001 krizinde yaşananlar gibi bir olayın tekrarlanması ve bankacılıkta batan büyük miktarların, hiç de hak etmediği halde, netice olarak, toplumun tüm kesimlerine ödetilmesi de doğru değildir. Bankaların da, birer ticari işletme olarak zarar etmeleri istenmez. Ancak, mevcut uygulamalardaki gibi, birer ticari işletme oldukları halde, neredeyse risk taşımayan bir konumda, tamamen teminata dayalı, üstelik de aşırı teminatlamayla uygulanan bir yapıda, topladığı mevduatı üzerine masraf ve karını koyarak, talep edene verme olarak çalışan sistem, piyasa ekonomisi şartlarında, büyümeye fren etkisi yapmaktadır.”
“Proje finansmanının, bankacılık sistemi için, pozitif bir ayrımcılıkla teşvik edilmesi gibi uygulamalar da düşünülebilir.”
Bir taraftan özel sektörün bilanço yapılarındaki şeffaflığı, diğer taraftan bankaların da ticari hayatın risklerini, reel sektörün taşıdığı yükleri esas alan yeni sisteme yönelik yapılanmaya gitmesi gerektiğini vurgulayan Olpak, bunun gerek işin doğası, gerekse büyümenin önünün açılabilmesi için acilen gerekli olduğunu vurguladı: “Sonuç olarak, gelir-gider dengesi ve nakit akışı doğru biçimlendirilmiş, bilançosunu ortaya şeffafça koyan projelerin, makul teminatlar alınarak, kaliteli ve hızlı finansman bulabilmeleri, bundan sonra ülkemizin önündeki en önemli gündem maddesidir.”
Devlet bankaları yatırıma destek olmalı
Kamu bankalarının mevduat bankacılığı kadar yatırım bankacılığına da ağırlık vermeleri gerektiğinin ifade edildiği raporda şu görüşlere yer verildi: “Proje finansmanının yaygın ve makul şekilde uygulamasını sağlamak için, sistemi diğer unsurlarla teşvik etmenin yanısıra, piyasa ekonomisi içinde, kamu bankalarının uygun rekabet şartlarıyla piyasayı yönlendirilmesi de mümkündür. Devletin asıl görevi, ticari kar elde etmek değildir. Son yıllarda, Kamu Bankaları, yönetim kalitesinin artmasına bağlı olarak, klasikleşmiş görev zararı yazma hastalığından kurtulmakla kalmamış, ciddi şekilde kar eder konuma gelmiştir. Kamu bankaları için de asıl olan, elbette zarar etmemektir, ancak, önceliği kar etmek, ya da özel sektör bankaları ile kar yarışı yapmak da değildir.”
Devlet bankalarının görevinin piyasa yapıcı ve yönlendirici olarak tanımlandığı rapor şöyle sürüyor: ”Gelir- gider dengesi ve nakit akışı doğru biçimlendirilmiş, bilançosunu ortaya şeffafça koyan projelerin, makul teminatlar alınarak kaliteli ve hızlı finansman bulabilmeleri gibi,ülkemiz için çok önemli, ancak şu anda neredeyse uygulanmayan bir sistemi hayata geçirebilmek için, kamu bankaları, yine doğru şekilde yönetilmek kaydıyla, kar optimizasyonuna yönelebilir ve bu konuda öncülük yaparak, piyasa yapıcı ve yönlendirici rol oynayabilirler. Devletin de asli görevlerinden birisi budur.”
Melek yatırımcılar göreve
Raporda proje finansmanının hala ciddi bir problem olduğuna dikkat çekiliyor: “Ticari krediler noktasında talep sıkıntısı olmayan mevcut bankacılık sisteminin, ticari hayat için normal olan, ancak bankacılığın mevcut çalışma sistemine göre daha fazla risk taşıyan modele yönlendirilebilmesi için, piyasa koşulları içinde önerilen sistemin de teşvik edilmesi gerekebilir. Bu noktada, Melek Yatırımcılara sermaye sağlayan işletmelerdeki uygulamadan yola çıkarak, proje finansmanının, bankacılık sistemi için, pozitif bir ayrımcılıkla teşvik edilmesi gibi uygulamalar da düşünülebilir.”
MÜSİAD raporunda dikkat çeken önerilerden birini de kamu projelerinin daha küçük ölçeklerde ihale edilmesi oluşturuyor. Böylelikle hem projeleri daha kolay finanse edilebilir hale getirmenin hem de ihaleleri daha geniş bir yelpazedeki işletmelere açarak, kamunun ve projenin gerçekleşmesinin riskini azaltmanın mümkün olacağı görüşü dile getiriliyor. Nail Olpak bu öneriyi şöyle açıklıyor: “Ülkemizin gurur kaynağı olan ve neredeyse çok kısa zaman dilimlerinde peş peşe ilan edilen ve uygulamaya alınan büyük ölçekli projeler, çok büyük dilimler halinde değil, parçalanarak hayata geçirilerek, ülkemizin bu yatırımları yapabilen güzide şirketlerinin sayısının artması sağlanmalıdır. Bu strateji, gerek refahın adil paylaşımı, gerekse büyümeyi alta doğru yayarak, belirli bir teknolojik olgunluğa sahip, ancak çok büyük projeler için yeterli kaynağa henüz sahip olamamış işletmelerin de, ekonomiden daha fazla pay almalarının yolunu açabilecektir. Bu durumda, söz konusu işletmelerin de finanse edebileceği yapıların yaygınlaştırılmasıyla, büyümenin, özellikle belirli büyüklükteki projelerde, belirli sayıda işletme üzerinden değil, daha dengeli şekilde hayata geçirilmesi sağlanacaktır.”
Bu sayede büyük ölçekli projelerde, daha fazla yatırımcının proje yapma yeteneğinin arttırmasının uluslararası arenada da söz sahibi olmalarının önünün açılması mümkün olacağı vurgulanıyor. Ayrıca, bu tür ihalelere teklif sunan konsorsiyumlarda, bir ortağın iş bitirmesinin yeterli görülmesi ve bu yolla daha geniş katılımlı konsorsiyumlara imkan tanınması, refahın yaygınlaştırılmasına hizmet edeceğine dikkat çekiliyor.
Orta ölçekliye de enerji
2023’e kadar enerji yatırımlarının yaklaşık 150 milyar $’a ulaşması bekleniyor. Bir Enerji krizinin yaşanmaması için, öngörülen bu yatırım büyüklüğü, özel sektörün bu yatırımlarda daha fazla rol üstlenmesini gereğini doğuruyor. ,Ancak, bu yatırımlarda da, orta büyüklükteki işletmeler, büyük ölçek engeli ile karşılaşıyor. Örneğin, yakın döneme kadar, özellikle enerji üretim tesisleri özelleştirmelerinde hakim olan anlayışa bağlı olarak, küçük güçteki santraller teker teker satışa çıkartılmış ve piyasaya birçok yeni oyuncu girebilmişti. Yeni yaklaşım ise, orta ve büyük güçteki santralleri birleştirerek, birkaç bin MW’lık portföyler oluşturmak ve daha büyük yatırımcıları piyasaya almak şeklindedir. MÜSİAD raporu orta ölçekli yatırımcılar için de fırsat eşitliği sağlanması ve buna uygun portföylerin oluşturulmasını öneriyor.
Kademeli özelleştirme
MÜSİAD raporunda yer alan önerilerden biri de büyük ölçekli portföy özelleştirmelerinde kademeli bir yöntem izlenerek farklı firmalara imkan tanınması yönünde: “Bildiğiniz üzere kamunun elindeki hisselerin tamamı blok yöntemle elden çıkarılmaktadır. Bunun yerine, kademeli bir hisse devri opsiyonu da göz önünde bulundurulabilir. Bu uygulamayla, kamu-özel sektör ortaklığı bir müddet daha devam etmiş olacaktır. AB ülkelerindeki büyük özelleştirmelerde de, bu şekildeki uygulamalara sıklıkla rastlamak mümkündür.”
MÜSİAD’ın önerileri kamu-özel sektör işbirliklerinin daha da artması temennisiyle sona eriyor: “Ülkemizin, orta ve uzun vadeli büyüme hedeflerini yakalayabilmesi için, yeterli sermaye birikimi oluşmasına da katkı sağlamak amacıyla, özel sektörün tek başına girmeyeceği alanlardaki büyük yatırımlar ve altyapı projelerinde, daha makul proje büyüklükleriyle, kamu–özel sektör işbirliklerinin etkinlikle yapılması ve önündeki mevzuat engellerinin kaldırılarak, sürecin hızlandırılmasının gerekli olduğunu düşünüyoruz.”
MÜSİAD raporunda dikkat çeken önerilerden birini de kamu projelerinin daha küçük ölçeklerde ihale edilmesi oluşturuyor.