Uçmanın en kestirme yolu : Yamaç Paraşütü

parasut

Leonardo da Vinci, Rönesans Dönemi Avrupası’nın şüphesiz en büyük dehalarından biriydi. Ünlü Mona Lisa tablosu ve Son Akşam Yemeği freski gibi çalışmalarıyla bilinen da Vinci, resim çalışmalarının yanı sıra bir mimar, mühendis, mucit, düşünür, matematikçi, anatomist, heykeltıraş ve müzisyendi. Rönesans sanatını zirveye taşıyan bu İtalyan dehanın pek çok eseri, asırlarca gizemini korudu. Tank, helikopter ve Tatar yayı gibi pek çok tasarımı, teknolojinin ilerlemesiyle birlikte hayat bulabildi. Leonardo da Vinci’nin yüzyıllar boyu gün yüzü göremeyen çalışmalarından biri de paraşüt oldu. İnsanlığın “uçma” isteğine tatmin edici bir çözüm getiren paraşütü askeri veya profesyonel amaçlarının ötesinde tüm heyecan severlerin hizmetine sunan ise yamaç paraşütüydü. 1940lı yıllardan bu yana geliştirilen paraşütlerle, macera severler kilometrelerce havada süzülmeyi, kendi tabirleriyle “kanat açmayı” başardı. Bu nefes kesici eğlenceyi birindi elden tecrübe etmek için, dünya genelinde yamaç paraşütünün en gözde merkezlerinden biri olan Denizli’nin Çökelez Dağı eteklerinde maceraya atıldık.

Bir Cumartesi sabahı Denizli’deydik… Pamukkale denince aklımıza gelen tüm doğal güzellikler, ayaklarımızın altında bulunuyordu. Güneş, henüz tepeye ulaşmamıştı. 300 metre yükseklikte konumlanan tepede, paraşüt konusunda en deneyimli olan orta yaşlı adam; yüzünün tamamı kask ile örtülü olan gencin ekipmanını elleriyle kontrol ederken, diğer yandan da Batı’dan esen rüzgar nedeniyle bizim duyamadığımız bazı direktifler veriyordu. Pastel renkli uçuş kıyafetiyle, kırmızı çizgili siyah oturağı ile kendini ayakta dengelemeye çalışan bu genç, o güne kadarki üçüncü uçuşunu birazdan gerçekleştirecekti.

Sabahın erken saatlerinden bu yana, bir araba dolusu ekipmanla birlikte bu Dinamit Tepe adı verilen bu tepede eğitim ve yer çalışmasını izliyorduk. Bulunduğumuz yer, Denizli’ye yaklaşık 21 kilometre uzaklıktaki Çökelez Dağı’nın eteklerinde yamaç paraşütüne elverişli iki tepesinden biri. Diğer tepe olan Eğitim Tepesi, 70 metrelik yamaç yüksekliğiyle özellikle amatör paraşütçülere öneriliyor. Pamukkale’nin ılıman iklimi, yılın her ayı uçuş yapılmasına olanak tanıyor. Bizim bulunduğumuz ve adını burada bulunan eski dinamit deposundan alan Dinamit Tepe, kimilerine göre Dinamit Deposu, özellikle uzun mesafeli koşuya olanak tanıdığı için deneyimli pilotların gözdesi durumunda.

“Uçmak için iki şeye ihtiyacınız var” diyor Hakan: eğitim ve cesaret. Denizli’de uçmak isteyen macera severlere yamaç paraşütü eğitimi veren Hakan, üniversitede okuduğu yıllarda bir yaz tatilinde Fethiye’de ilk kez tecrübe ettiği yamaç paraşütünü bir tutku haline dönüştürmüş. Orta boylu, teni güneşten esmerleşmiş, gövdesi bir sporcudan beklenenden daha zayıf görünen bir adam Hakan. Uçmaktan ve yüksekten çocuk yaştan itibaren korktuğunu itiraf eden Hakan, yamaç paraşütüne başladığı ilk günü unutamadığını söylüyor. Doksanlı yılların sonunda, üniversiteden arkadaşlarıyla birlikte yaz tatilini geçirmek için geldiği Fethiye’de kendi tabiriyle “küçük bir çılgınlık” yapmış ve arkadaşlarının aldığı eğitimi izlerken etkilenip, uçuşa kendisi de katılmış. Yıllardır onlarca gruba yamaç paraşütü dersi vermesine karşın, ilk uçuş deneyimini anlatırken Hakan’ın hala gözleri parlıyor:

“Ayaklarımın yerden kesildiği anda, bir şeyleri geride bıraktığımı anlamıştım.

” Orta yaşlı eğitmen, genç paraşütçüyü yavaşça kendine doğru çekiyor. Genç paraşütçü için, şimdi sabahtan bu yana yaptığı çalışmaların meyvesini toplama vakti.Tepede etkisini hissettiren rüzgar, bizim “paraşüt”, onların ise “kanat” ya da “kanopi” dedikleri çift katmanlı kumaşın arasında bulunan paraşütü bir saniyeden kısa sürede havayla dolduruyor. Küçük adımlarla yokuş aşağı koşmaya başlayan gencin ayakları, 10 saniyeden kısa bir sürede yerden kesiliyor.

Rüzgar, paraşütçüyü Doğu yönünde süzülmeye zorlarken, bir başka eğitim görevlisi de elindeki telsizle “Sağı azalt, öyle kal, eşitle” gibi direktifler veriyor. Kanat iplerini kendisine verilen talimatlar doğrultusunda yönlendiren paraşütçü, en başta sağa doğru uçarken, ardından daha dengeli bir halde süzülmeye başlıyor ve 20 saniye kadar sonra birkaç yüz metre aşağıda bulunan yola sorunsuz bir iniş yapıyor.

“Başlangıç seviyesi için bu kadarı yeterli” diyor Hakan. Ancak yamaç paraşütü için bu uçuşun hem zaman, hem de mesafe olarak az önce izlediğimiz uçuşun çok kısa olduğu konusunda uyarıyor. Merakımızın baskın çıkmasıyla, “Bu işin standardı var mı acaba?” diye soruyoruz.

Bir paraşütçü, gökyüzünde 232 kilometre süzüldü.

Öncelikle, risk faktörünün yüksek olduğu böylesi bir sporda standart belirlemek yanlış olur, diyor Hakan. Deneyimli bir paraşütçünün, yerden 4 bin ila 5 bin metreye kadar yükselebildiğini ve uygun hava koşullarının sağlanması durumunda 100 ila 200 kilometre arasında mesafe kat edebildiğini söylüyor. Türkiye’de yamaç paraşütü mesafe rekoru ise 232 kilometre. Bu rakamlar, aslında Türkiye’nin neden bir yamaç paraşütü cenneti olduğunu da gösteriyor.

İlk denemesi 1940’larda yapılan yamaç paraşütü, zaman içerisinde pek çok değişim gösterdi. Daha çok bir serbest atlayış paraşütünü andıran ilk yamaç paraşütünün ardından, basınca dayanıklı olma özelliği yerine yüksek kaldırma kabiliyetine sahip aerofil yapıya geçildi. Öyle ki, otoriteler Amerikalı Domina Jalbert’in bu tasarımını, “paraşütler için Da Vinci’den bu yana en büyük gelişme” olarak gösterdi. 1980li yıllarla birlikte daha kolay havalanan, iyi bir süzülme performansı gösteren ve çöküş oranı yavaşlayan yamaç paraşütleri, Türkiye’ye 1990lı yıllarda geldi.

“Fethiye’ye gelen yabancı pilotlar, önce Baba Dağı’nı keşfettiler” diyor Hakan. Yurtdışında alınan eğitimlerin ardından bireysel çabalarla Türkiye’de kanat açan yerli pilotlar ise, bir süre sonra Türk paraşüt meraklılarına eğitim vermeye başladı. Kısa süre sonra, üniversitelerde havacılık kulüpleri kuruldu ve özellikle yaz aylarında Ölüdeniz ve Denizli gibi bölgelerde grup halinde etkinlikler düzenlenir oldu.

Kolayca taşınabilir olması, özel iniş-kalkış pistine ihtiyaç duymaması ve herhangi bir lisansa ihtiyaç duymaması, yamaç paraşütünün macera tutkunları arasında hızla yayılmasını sağladı. Hakan, yamaç paraşütünü tanımlarken “uçmanın en kestirme yolu” benzetmesini yapıyor. Keyifli bir deneyim için ihtiyacınız, yaklaşık olarak 8 saat süren bir teorik ders. Bu derste uçmak için kullanılan ekipmanlar, meteoroloji bilgileri, hava trafik kuralları, aerodinamiğin temelleri, paraşüt ile uçuş tekniği ve acil durumlarda yapılması gerekenler, acemi paraşütçülere teorik olarak anlatılıyor. Ardından, birkaç saat süren yer çalışması başlıyor. Hakan ile konuşurken tanık olduğumuz çalışmalar, önce düz bir zeminde başladı. Ardından kanadı tepeye getirme, kanat üzerinde hakimiyeti oluşturma, kalkış becerisi edinme konularında eğitmenler altı paraşütçünün her birine ayrı ayrı anlattı. Bu noktada, akılda kalan, anlaşılmayan ve benimsenmeyen en ufak bir noktanın kalmaması gerekiyor. Zira Hakan’ın dediği gibi, “ayaklar yerden kesildikten sonra, her şey geride kalıyor”.

Az önce izlediğimiz kısa uçuşun ardından, bir başka paraşütçü sırayı alıyor. Bu arkadaşımız, hakimiyeti rüzgara teslim etmeden önce 10 metre kadar koşmayı başarıyor. Kanatlara daha hakim olduğunu, elinde telsizle direktif veren eğitmenin daha az müdahalede bulunmasından anlıyoruz.

“İlk uçuşun ardından, paraşütçülerin öncelikli hedefi uçuş saatlerini artırmak, havada daha uzun süre kalarak, daha uzağa uçmak oluyor”

Acemi pilotların düşmanı: Türbülans

Hakan, Dinamit Tepe’nin uçuş yolunda bulunan termik oluşumların dikkatli kullanılması halinde “cross country” dediği çok uzun mesafeli uçuşların mümkün olduğunu belirtiyor. Ancak rüzgar sert estiğinde, kalkış pistinin bitiş noktasında türbülanslara dikkat etmek gerektiğini söylüyor. “Özellikle yaz aylarında öğle saatlerinde oluşan türbülanslar, fazlasıyla dikkat ve kontrol gerektiriyor” diyor.

Türkiye’de her seviyede deneyim ve yeteneğe (belki bir de cesarete) sahip pilotlar için uçuş bölgeleri bulunuyor. Yamaç paraşütünün ülkemizde ilk adımlarının atıldığı, Ölüdeniz, Fethiye’nin kıyısından yaklaşık 7 km içerideki Babadağ, Nisan ayından başlayıp Ekim’e kadar dünyanın dört bir yanındaki paraşütçülerin uğrak noktası oluyor. 1975 metre yüksekliğindeki Babadağ’dan başlayan ve yarım saati aşan uçuş macerası, Belcekız Plajı’nda son buluyor. Bulunduğumuz 300 metrelik yükseklik bile heyecan verici gelirken, neredeyse 2 bin metrelik yüksekliği hayal etmekte güçlük çekiyoruz.

Ankara’nın merkezine 27 km mesafedeki Gölbaşı bölgesi de kolay ulaşımıyla İç Anadolu’daki pilotların ilgisini çekiyor. Gölbaşı’ya en büyük ilgiyi ise Ankara’da konumlanan üniversitelerin havacılık kulüpleri gösteriyor. Hakan, yamaç paraşütüne ilgi duyanlar için ayrıca Eskişehir ve Bolu’da bulunan uçuş noktalarını da öneriyor.

Hakan ile yaptığımız söyleşi sırasında, dört paraşütçü daha kanat açıyor. Her biri farklı boylarda, farklı yetenek seviyelerinde olmasına karşın, uçuşu tamamlayıp tepeye geri tırmandıklarında ilk fark ettiğimiz şey, az önce yaşadıkları deneyimin onlarda bıraktığı heyecan ve mutluluk oluyor..

Benzer konular

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir